30 Aralık 2006

Avukatlar köle kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı deyişini, kişiliğime de uygun olması nedeniyle kamu avukatlığımda da uyguladım.

8 Nisan 1980'de Balıkesir  Vakıflar Bölge Müdürlüğüne  avukat olarak atandım. Tarih yazıyorum çünkü, 12 eylül'e kadar olan kısa dönemi Vakıflar'da ve Balıkesir'de yaşadım. O dört ay dergahta mıyım? yoksa bir kamu kurumunda mıyım? diye düşündüğüm oluyordu. Zamanın Balıkesir Bölge Müdürü böyle bir insandı ve ben koridorda avukat olduğumu haykırarak anlatıyor ve bildiğim doğrultuda davaları takıp ediyor ve yazılı mütala ve gerekçelerle haddını bildiriyordum. Ve  12 eylül geldi, sonrası başka alem.... Tayinimde bir o kadar kritik olmuştu. Süha CHP ilçe başkanıydı, ilk tayinim onun sayesinde bir sene önce olmuştu ama bir şekilde bana tebellüğ ettirmediler, bir sene sonra Eğinlioğlu ailesinin  Ankara'dan  desteği ile tayinim çıktı. Ve diğer devlet kurumlarına karşı daha katı kuralları olan ve o ölçüdede bence çok bağımsız davaları olan bu kurumda zor ama , o olçüde keyifli avukatlık dönemine başladım. Keyifli, çünkü çoğunlukla zeytinlik vasfında  gayrımenkul davaları ve yeni kurulu   vakıflara ait  mütevelli heyetine karşı açılan davalardı vs.... Güzel olan bu  gayrımenkullerin çoğuda Ege ve Marmara kıyılarında, Ayvalık, Edremit, Akçay vs... Bandırma, Avşa adası.....vs... İdari davalar Bursa vs  Mürafaalar Ankara.... ve tabii bu davaların keşifleride araziler üzerinde yapılıyordu ve ben her mevsim hukukla birlikte tabiatın güzelliklerini yaşıyor hem kendime hemde piyanoma bu gördüklerimi aktarıyordum. Balıkesirin iç tarafındakı ilçelerde Bigadiç, Kepsut ..vs davalar azdı. Yeni kurulu Vakıfların çoğu Edremit yöresindeydi gerek vakıf mensupları gerek vakıfları temsil eden meslektaşlarım son derece değerli kültürlü zengin insanlardı ve yörelerine faydalı olyorlardı ve ben böyle insanlarla ve tabiatın güzellikleriyle avukatlığımı yapıyordum. Çalışkanlığım ve akılı iyiniyetim ve doğruluğum beni koruyordu. Çünkü duruşmalarda karşıt görüşte oluyor; hatta tartışıyor sonrada arkadaş oluyorduk ,meslekdaşlarımızla veya hakimlerle ... Mesleğimin bir sevdiğim tarafı da bu zaten...
Zorluklar ilk etapta mesaiye uymak, kıyafet, bakan ve genel müdürlük ve bölge müdürlük nezdinde dava açma emri gibi konulardı..
Zamanı programlamak zaten benim prensıplerım arasındaydı . Ancak diğer memurlar gibi imza atmadım. Biz masa başı memuru değildik. Duruşmalar, icra takipleri, dosya tetkikleri keşifler nedeniyle çalışma programımız biz avukatlara aittir. Çalışmalarımızın çoğu adliyelerde geçiyordu ve bu konular içinde kıyasıya mücadele verdim. İzmir idare mahkemesinin 984/84 E 984 /874 K sayılı, 'avukatlar mesaiye tabii değildir' kararını temin edip genel müdürlüğe gerekçeli olarak bildirdim ve hakkımdaki bu konularda verilmiş kınama cezalarını kaldırttım ve tüm kamu kurumlarına da bildirdim. Ama kimse benim gibi devam ettirmedi. Bu küçük illerede genelde tek avukat bulunur  aynı zamanda kurumun hukuk danışmanıdır. Gerektiği zaman yüksek meblağlı çok riskli  olan ihale komisyonlarına  katılır ve görüş bildirir. Ben bu sorumluluklardaki prensibim, gördüğüm yanlışlıkları yazmak yerine kendi hukuki mütalaamı cesurca yazar ve karşının yanlışlığı kendiliğinden ortaya çıkardı.. Ve iddia ettiğim konuyu ispatlardım. Çünkü eleştiri kolaydır  ve zaman kaybıdır. İnsanın kendini sorgulaması ve sorumluluklarını bilmesi hem kişisel hemde mesleki anlamda geliştirir güçlü  ve dürüst kılar. Bulunduğum kuruma avukat olarak, zaman zamanda kişisel olarak yön verdim. Beni zamanında destekliyen Balıkesir Baro Başkanı Av. Turgut İnan'la   Balıkesir Valisi Kemal Esensoy'a Vakıflar Genel Müdürü Şener Macun'a teşekkür ediyorum. Halen kamu avukatları, bu mücadeleyi veriyor ama kişisel cesaretlerinin fazla olamadığı kanaatındeyim..
Kıyafet konusuna gelince, pantolon ve kot giyiyordum , gerektikçe . Çünkü keşif mahalline  uzun otobüs  yolculuğu ile bazen tekne ile  hatta bazen at arabasıyla gidiyorduk o tarihlerde .Ve bunlarıda yazılı  olarak bildirip giyim tarzıma aynen davam ettim.
 Dava açılması taleplerinide, hukuken uygun değilse sonuna kadar dırenıyor, araştırarak ve cesur hukuki gerekçelerle itirazımı bakanlık düzeyine kadar sunuyordum. Balıkesir avukatı olarak kurallarımı koymuştum. Bu tavrım, 1990 yılında Istanbul'a isteyerek tayin olma durumunda da ve eşimin ölümünden sorada çok zorlu bir mücadele olmasına rağmen sürdürdüm . Çünkü ben dürüstçe kurallarımı koymuştum ve iyi bir hukuk geçmişim vardı .Tayinlere cezalara göğüs germek  herkezin yapıcağı şey değildir . Bir o kadarda ailemi  eşimi çocuklarımı yordum . Ama bana inandılar .Siz böyle saf ısteklerin savaşçısı olursanız sizi kıskananlar kadar destekliyenleride bulursunuz . İnanıyorum ve insanlarımda yanılmadım ..
 Balıkesir genelde kışın havası sisli ve kirli olurdu . Ve haftanın en az ıkı günü duruşma veya kesif olurdu . Çok karlı olduğu zaman bile dairenın arabasını  görevli çıkarttırıp körfeze  giderdim . Açıkçası çalışkanlıktan değil , çünkü  45 dakika içinde Havran tepesinden Edremit Körfezi gözükür , deniz parlak bir güneş ve ılık Ege havası beni karşılardı .
Dosyalarım yanımda olur ve herbirini ara kararı yerine getirilmiş ve incelenmiş olurdu . Ve oldukça şık modern ve kendime has giyinirdim .Sivri topuklu ayakkabılar giymeyi sever ve  ince topuklu ile yürümesini bilirdim ve yürüyüşüm topuk sesim adliye koridorlarında bilinirdi .
 İlçelerın duruşma salonları ve baro odaları soba ile ısıtılırdı . Gittiğiniz zaman herkez hoş geldin der ve çay ısmarlarlardı . Ve güzel bir sohbet başlardı .  Çok soğuk bir hava bile olsa duruşmalara, hava muhalefeti nedeniyle talik çektiğim olmamIştır . En zor arazi keşiflerinede giderdim . O mandalina bahçeleri ,kışın , ne hoş olurdu ağacından meyva yemesi , hakimler zamanla banim davranışlarıma alışırdı  çünkü o ince   çizgiyi saygı sınırını ayarlardım yani kuralların içinde benim kurallarımı öğretirdim adeta ,dedım ya ben hukuk ve yaşamın sanatını aynı anda yaşıyordum .
Altınoluk'ta Rumlara ait arazi davaları .. Kazdağlarının güney yamaçlarında tarıhı ve metruk evlerle dolu bir mekan .Köylerin kahvelerinde, yaşlı çevreyi bilen bilirkişileri temin etmek  veya dinlenmek için otururduk . Ege köylülerinin saygısı inanılmaz içtenlikle olurdu Katıksız ayranları ekmekleri yufkaları dürümleri ,gözlemeleri .... Insanların  gezi turlarıyla yaşamak istediklerini ben mesleğım sayesinde taaa içinden yaşıyordum. Kazdağlarının görkemli güzelliklerini ,kültürlerini , düğünlerinide zaman  zaman beni ve Sühayı davet etmeleri ile yaşadım .Çünkü ,Süha hem kendi hem ailesi hemde poliıtıka nedenıyle tanınıyor ve çok seviliyordu .Ayrıca uzun süre Baro yönetiminde çalıştı ve Balıkesir Beden Terbiyesi Bolge müdürlüğünün sözleşmelı avukatlığını yapıp  voleybol ajanlığı nedenıyle bırcok voleybol turnuvalarının tertıbıne imza attı. Süha sebest avukatlık insanı değildi ve bu konularda çok sevildi ve sayıldı. Dedim ya Süha ve Eğinlioğlu ailesi benim doğal limanımdı. Çocuklarımla ılgimi ve sevgimi de görünce Balıkesir yöresi halkı ve bürokratları beni benimsedi . Çok güzeldi ailemle yaşantım ama bana yetmiyordu. Yeni arayışlar hep , ve pıyano  konserlerını başlattım bu yoğunlukla . Çamlıbel köyündeki bir keşiften sonra oranın  meşhur zeytinyağından yapılmış bakla keskek ve ısırgan otundan hazırlanmış sebze yemeklerı yani yerel sofralarında   bulunduk. Taş evlerde içilen çaylardan sonra ya dairenin  bana tahsis edilen arabasıyla yada otobusle Balıkesır'e dönüş veyahut yaz ve haftasonu ıse  çocuklarım ve Suha ile beraber yazlığımızda olmak için Altınoluk'a giderdim.   Küçükkuyu'da kurulan zeytinyağı müzesini de yine bir keşiften sonra gezmiştim.
Güre kaplıcalarının işletmesi Balıkesir Vakıflar Bölgesine aıttı  ayrıca .Güre çay bahçesi çok güzeldi , Ayvalık  İşletme Müdürlüğümüz vardı .Ayvalık kesiflerimiz  Cunda adası, meşhur Şeytan Sofrası Pelitköy yanı o yöreler , eski kiliseleri gezmek Ayvalık kitapçısına uğramak, Cunda adasında yemek yemek duruşma sonrası keyfimdi.
Bandırma ,Erdek Marmara Ada'sı Avşa Adas'ı Gönen ... Adalara fırtınalı zamanlarda dahi gemiye binip gittim.Hatta bir keresinde, gece Marmara Ada'sında kalıp yine hakim heyeti ile tekneye binip Avşa Ada'sına  arazi keşfine gitmiş, yine fırtına çıkınca hakım heyetini muhtar mısafır etmiş, bende Avşa  eşrafından bır evde  mısafır edilmiştim . Hava bıraz duzelınce sabaha karşı yola çıkmıştık, nasıl olsa Yasemın hanım cesurdur dıye hakımlerde ben gelınce gidilemıyecek hava olsa bıle yola çıkıyorlardı ....Marmara adasındaki yediğim balıkları unutamıyorum. Fırtınalı bir deniz ve sahildeki bir küçük balık lokantası. Ve sadece erkeklerin bulunduğu bu ortamlarda kışın gerek köy kahvesi gerek köy balıkçı  lokantası okadar rahat olurdumki!. Bir insanın kendinden korkusu yoksa ve ne zaman nerde olucağını bilirse sorun olmuyor ..Ama meslek tabiiii önemli .....
 
 Yine o söz ,savaşçının amacında saflık varsa oluyor işte  herşey ...Ama kader başka .... Neyse .. .Bu sahil ilçelerinin asıl sahiplerini ve ıssız güzelliğini görmek için kışın gideceksin İşte mesleğim ve vakıflar avukatlığı buna sebep oldu. Ne içten misafirlikler yaşadım hayatlar dinledim.. Ruhum çıplaktı açıkçası  ve konuştuğum insanda kendiliğinden açılırdı .....
İyiki Vakıflar Avukatlığı yaptım ve vakıflardan emekli oldum . Çok şey öğrendim ve mesleğimi istediğim gibi yapabildim. Çok kıymetli zorlu vakıf davalarına da başarılı imzalar attım. Ama avukatlıktan emekli olmadım. Şahsi davalarım nedeniyle hala hukukı sorumluluklarım devam ediyor .. Hukuk bir yaşam sanatıdır ...

26 Aralık 2006

Benim yorumumla avukatlık ve mesleğimin ilk yılları Balıkesir , ve sonrasında Ege ve Marmara kıyıları

 Meslekte  30 yıl plaketini Istanbul Baro Başkanı Kazım Kolcuoğlu'nun elinden 2004 yılında aldım .Ve güzel bir piyano resitali ile de meslektaşlarımla bu heyecanımı paylaştım .
Ancak bu 30 yılın 17 yılını Balıkesir Barosuna bağlı  avukat olarak yaşadım :Avukatlık stajımı Istanbul'da yaptım ama yemin töreni ile ruhsatımı,  evlenerek gittiğim Balıkesir'de aldım . Zaten Istanbul'umdan ruhen hiç kopamadım . Ama sevgi için , aile için gittim  ,o şehre .Çok güzel çocuklarım oldu .  Geliştim, bu küçük ama bir okadar tabii güzellikleri olan yarı kıyısı Ege'de, yarı kıyısı Marmara'da olan şehir bana avukatlığımı başka şekilde yaşattı ve yorumlattırdı .
İlk 7 yıl ,birbirimizi öğrenmek ve kendimizi öğrenmek için sevgimizin gücüyle  yoğun  yaşadığım eşim Süha ile yazıhane avukatlığını beraber yürüttük .Daha yazıhanemizi yeni açtık iş yok, tabii geçim içinde para yok  . Herşeyi iyi kalpli kayınpederim ve kayınvalidem ayarlıyor ve henüz Süha askere gitmeden  birde  bebeğim oldu . Benim Petek kızım . Esmer bir bebekti . Sıhhatli ve gülücüklerle dolu yuvarlacık yüzü, küçücük çukur çenesi,  kocamaann, parlak  siyah zeytin tanesi gibi gözleri vardı . Ve hala bu güzelliklerini ve kıvırcık saçlarını pek severim benim kızımın .Ve babaannesi Emine  , baba dedesi Halim, ne güzel sevdiler beni ve esmer güzeli kızımı .Ve benim avukatlığımı  yapmama  küçük bir şehrin başka zorluklarına rağmen yardımcı oldular .Zaten ben hem başkalarının ve devletin avukatlığının yanı sıra hayatımıda hep savunmak zorunda kaldım .Yani hayatımında avukatlığını yaptım .Toplumdan farklı düşünüyor  ,  düşüncelerimi söylüyor ve gereğindede icraata geçiyordum .
Meslekten bir anı , boşanma davasında  şahitin isminin yanlış verilmesi nedeniyle boşanma olmadı ve çift ayrılmadı ve bebekleri oldu . Yine sonra ayrıldılar, ama bana  müvekkilem 'iyi ki ozaman boşanmadım bir bebek sahibi oldum ve sen sebep oldun' demişti .Birde Sühanın inanarak çok uğraştığı bir ceza davasında  Yargıtaydan  suçsuz bulunarak bozulup dönen dosya nedeniyle  duruşma günü verilen ve duruşmasına birgün kalan , çok genç tutuklunun, televızyon ızlerken ceza evindeki bir isyanda  şişlenerek  öldüğü  haberini dinledik . Süha birdaha ceza davası almadı ..Çünkü olayları kendide yaşıyordu .Ve çok üzülüyordu . Bir avukatın  kendisini olaylardan korumasını bilmesi lazım .Doktor gibi , yoksa  bu mesleklere tahammül edilemez .
 .Eşle birlikte küçük bir ilde yazıhane avukatlığı fazla verimli  olmuyordu o tarihlerde . .Mesela  bır tanesi, ben kararın temyiz layihasını dava sırasında notlar alarak iki gün içinde yazardım ama Süha son güne kadar beklerdi ve yazıhane sohbetlerı ve  müvekkillerden dava ücretlerini almakta kı sıkıntılar beni  devlet avukatlığına yönlendirdi .Ayrıca aynı büroda sadece eşle avukatlık ,kadın yönünden gelişimine engel veyahut çatışmaya açık oluyor . Ve Anadolu avukatlığı . İyiki yaşamışım . Bir gün şirin bir köylü vekalet ücreti olarak keçi yavrusunu kucaklayıp getirmişti .. Ne güzeldi o günler . Ama ben tabii ara ara sıkılıyordum . Muhatap çoğunlukla köylü vatandaştı .Sonradan yaşamışlığımın değerini anladım . Ege köylüsüyle haşır neşir olmuştum bir dönem .  . Benim ufkuma uymadığını zannediyordum. Ama ben yaşanan herşeyden birşeyler öğrenerek ve o yaşam deneyiminden dersler alarak çıkıyordum .. Ve köylü vatandaşın rahatça gelmesi için dükkan gibi yazıhane tuttuk . Çünkü dördüncü katta  işlerimiz iyi gitmemişti.Sebebi üst kata çıkmak ,Anadolu'da o tarihlerde vatandaşa zor geliyor diye düşünüldü .  Halbuki sebest avukatlık başka özellikler istiyordu ..Süha tanınmış aile çocuğu olması çocukluğundan gelen baskılar nedeniyle rahat değildi ..Ecevit'in ,Turan Güneş'in bulunduğu CHP dönemi.....Süha  politikaya atıldı . Bebeğimiz var para yok pul yok , yazıhane  delegeler ve parti mensuplarıyla doldu  ve sadece konuşmalar iş yok yine ben ve Süha tartışmalar .. O insanlarıda seviyordum  ama başka hayallerim vardı .Istanbul'da huzurlu ailem yoktu ama,1950 yılların Istanbul'unda büyümüş, klasik piyano eğitimi almış ,Fransız okullarında okuyan ağabeylerle büyümüştüm , ve çalışma prensipleri ve hayatın matamatiğini bilen bir insandım .  İfade edemiyordum . Ama bir şekildede arayışlarımı sürdürüyordum, eleştiriyor, kavgasını veriyordum . Kayınpederim, zamanın Balıkesir Baro Başkanı Turgut İnal beni anlıyanlar arasındaydı . Bu hayata ait değildim ama sevgiyide saflığıda seviyordum Çünkü sevgi azlığı benim için aç kalmak gibiydi .Sevgi kaynağım güçlüydü üretiyordum, sevgi benden karşıya yansıyordu,ama alamadığım zaman mineral ekikliği oluyordu adeta bedenimde  ve sevgiyi Süha'da ,ailesinde buluyordum ,çocuklarım ve benim için doğal bir limandı Eğinlioğlu ailesi .. Tabii bu ikilemler evdeki ilk gözbebeğim kızıma yansıyordu .Ve yıllar sonra kızımın bu yalnızlığının  tepkisini ağır biçimde görecektim . Ama  onların sevgimden şüphe etmemeleri , çocuklarımdan onları anlama sabrı gösteremediğim için özür dilemem ve kendimi  sorgulamam sayesinde çocuklarımla iletişimim çok güzel oldu Ve  niyetimin saflığını gördüler ...
.Doğan Cüceloğlu'nun dediği ;Savaşçının gücü niyetinin saflığında yatar, kendi özüne saygılı savaşçı gibi yaşıyabildiğin zaman yaşamın anlamlı coşkulu ve güçlü olur dıyor. IŞTE BEN BÖYLE YAŞADIM ..   İşte  mesleğimin ilk yılları  ..... Balıkesir' e  değil  kabuğuna sığamıyan Yasemin.
 

21 Aralık 2006

Evimdeki köşem

Evimde köşemdeyim. Piyanom bir tarafımda ve trıo çalışmaları için hazırladığım notalar üzerinde . Dün Kerim ve Selim ile provasını yaptığımız parçaları çalışıyorum .İlk prova olmasına rağmen başarılı oldu beraberliğimiz .Hele J.İvanoniçi'nin Tuna Dalgaları eserini bayağı coşkulu yorumladık Mandolin ,gitar ve piyano çok yakıştı birbirine  .... Bir tarafımda Van kedim Pamuk . Ağabeyimin hatırası . Pencerenin kenarında Yeşilköyümün Yeşilliği ile içiçe dışarı seyrediyor ve  o kedi zarifliği ile beyaz tüylerini temizliyor.Ben zaman zaman kızlarımdan gelen yazıları okuyor ve hem onlara hem kendi yazılarımı  yazıyorum .Istanbul Barosunun programlarınıda  takip ediyorum .Ve bisikletim arkadaşım ,arabam kavalyem yerlerinde ,gerektiğinde bana refakat etmek için bekliyorlar . Ve arkadaki düşünce ve yazı odam .Çocuklarımla ve davalarımla ve ozel işlerimle ilgili starejilerini  programladığım odam .Ve diğer odam uyuduğum ve sabah kalktığımda ağrılarımı giyindiğim odam. Ağrılarımız yaşamın diğer yüzü ... Ayrıca , Radikal ve Cumhuriyet gazetelerimde okunmak için beni bekliyor . Ve seslerini duymak istdiklerim için telefonlarım . Benim can büyük kızım herşeyimi düşünüyor . Yenilikleri, bilhassa iletişim ,bana göre hazırlar yada alır . Benim prensesimde yapıyor ama ekber evlat daha başka sorumlu hissediyor..
Fakülte arkadaşlarımızın  birkaçının ölüm haberi geldi . Süha 'nın ölüme gidişi 5 kasım 1994 .. Aklıma geldi tabii .
O gün çocuklarınızın acısınıda yüreğinize alıp yaşayacağınız buruk yalnızlığa doğru yürüyüşe geçmek ve her geçen gün Yasemin olarak çoğalmak,başarmanın onurunu hüznünün ve yorgunluğunu taşımak ....Kalan cesur olmalı ve sırtını sıvazlıyanlara değil kendine gitmeyi bilmeli .......Neyse   çocuklarım geliyor ,biri Fransa'dan biri Amerika 'dan sevdikleri ve benle beraber olucaklar 2007 yılına girerken,teşekkür ederim hayata bana verdikleri için .......İşte evimdeki köşemden bu gün ......

19 Aralık 2006

Yeni Hukuk dergisinde beni anlatan yazı

Detaylı incelemek için lütfen sayfaların üzerine tıklayınız.

17 Aralık 2006

Geçmişin fotoğrafları

Çocukluğumun fotoğrafı. Piyanoya başladığım yıllar.6 yaşındayım ve piyanonun  pedallarına ayağım yetişmiyor.Ve bir bayram günü .Çabalarını şimdi anladığım annem , kırmızı kadifeden bir elbise dikmişti ve büzgülü etek  kısmına  fistodan beyaz çiçekler kondurmuştu . Beni ne çok süslerdi kendi el emeği göz nuru ile ..Ve ben evlenip  Balıkesir'e giderkenki üzüntüsünü , şimdi anlıyorum ,kapris kıskançlık demiştik,oda vardı,ama derinlerdeki yaşamı nasıl acılarla doluydu ..Anemmm.. Babam,o problemli,ama bir  o kadarda  değerli bilgiler veren insan , ilk notaları bana öğreten ve piyanoyu  Istanbul'un1956 yıllarında bana yaşatan insan , benim hukuk fakültesine girmeme sebep olan  insan ,aynı zamanda ailesine acılar yaşatan bir baba,kabına sığmayan bir enerjinin ve kendini anlatamanın verdiği kompleksle yaptığı yanlışlar .....
Ve Istanbul Ünüversitesi   bahçesinde  Süha ile çekilmiş bir foto ... O bahçe ki ,neçok ünüversiteli sevgiliyie güzel anlar yaşatmıştır ...Sevgimizin ikinci yılı 1970 .. yani  gençliğin bireyliğini öğrenmeden toplumu kurtarmaya çalıştığı yıllar ...
Ne güzelki tüm bedeline rağmen ,kendi değerlerimi kendimi keşfederek topluma ve çocuklarıma   daha faydalı oldum .
Üzerimde Paris'ten  canım ağabeyim Barış'ın getirdiği etek ve bluz .. Hoş olanı ağabeyimin tahminle getirdiği her kıyafetin bana olması .. hiç bir ölçümde yanılmazdı bana güzel olduğumu hissettirirdi .Rakipsiz sevildim ne mutlu bana  şimdide çocuklarım bana bu güzellikleri yaşatıyor .... hayata teşekkür ediyorum  bana yaşattıkları için  tüm  üzüntü ve zorluklarına rağmen........

16 Aralık 2006

Neden piyano çalıyorum?

Yazılarımın birinde bahsettiğim  piyano, mandolin ve gitar ,trıo çalışması için Av. Kerim ve Selim Altınok kardeşlerle görüştüm .  Ve piyanomu dinleyince  her insan gibi şaşırdılar .Bu kadar çok şeyin arasında  iyi olacağımı haklı olarak ihtimal veremiyorlar . Ve hemen çalışmaya karar verdiler . Geçmişten günümüze müzik . Dinle Sevgili' den ,La polama 'ya , Papatya 'dan Katibim 'e hatta Türk Marşı'na ve günümüz eserlerinden oluşan ve  avukatların,yorumuyla enstrümantal bir müzik programı önerdim . Ama ne zaman ,nereye ve kime gideceğini bilmek lazım .İşte bu yaşamın matematiği oluyor. Orhan Pamuk 'un kendine sorduğu , neden yazıyorumu ?, ben kendime şöyle soruyorum Neden piyano çalıyorsun? ve neden sadece piyanist olmadın ?Sadece piyanist olmadım çünkü ben sadece kendim olmak istedim ve herşey benim için araçtı .yaşamam için . Piyano çalıyorum sahnede olmak ve alkış almak için , piyanoda  doğaçlamalarımla kendimi anlatıyorum  onun için çalıyorum ,insanlara kızdığım zaman tepki olarak piyano çalıyorum ,evimde pencereleri açarak herkez duysun beni farketsin diye piyano çalıyorum,çalarken herşeyi unuttuğum için çalıyorum ,kendimi farklı hisettiğim için çalıyorum ,çocuklarımdan iyi haber geldiği zaman çalıyorum,piyanonun hele kuyruklu salon piyanosuna hayran olduğum için çalıyorum ,görkemlibir piyanonun tuşlarına dokunup çalabilmenin onurunu yaşamak için çalıyorum ,konser öncesi boş salonda piyano ile yalnızlığımı paylaşmak için çalıyorum , alkışı hayal etmek için çalıyorum,hatırlanmak için çalıyorum,alışkanlık olduğu için çalıyorum,unutulmamak için çalıyorum ,tanınmak için çalıyorum,çocuklarıma isim olsun diye çalıyorum,bazıları benden bunu bekliyor diye çalıyorum, avukatlar farklılığımı görsün diye çalıyorum,bakın ben varım diye çalıyorum ,piyano çalarken  kendimi çok başka hissettiğim için çalıyorum,sahnede sadece beni dinledikleri için çalıyorum, ilgi ve ün kazanmak için çalıyorum,hayatın güzelliklerini  sesle ifade etmek için çalıyorum,biran evvel bitirip alkışlayan insanların bana sevgiyle bakmaları için çalıyorum , sahneye çıkmadan önceki ve sonraki heyecanı yaşamak için çalıyorum ,konserden sonra tebrik edilmek için çalıyorum ,alkışlarken gözlerdeki çıkarsız duyguları görmek için çalıyorum,çocuklarımın bana dediği gibi bir türlü tatmin olamadığım için çalıyorum ,beni anlamıyanlara kendimi ispat için çalıyorum , beni anlamıyan ve yanlış değerlendiren babama kendimi
 ispatlamak için çalıyorum,Ve Orhan Pamuk'un dediği gibi mutlu olamadığım için çalıyorum ,mutlu olmak için çalıyorum.Bana bu yazıyı yazmaya sebep olduğu için değerli yazar , çocuk adam Orhan Pamuk'a teşekkür ediyorum.

06 Aralık 2006

Eşim Süha Eğinlioğlu anısına küçük kızımla verdiğimiz konserin afişi

Detaylı incelemek için lütfen afişin üzerine tıklayınız.

Cumhuriyet Dergi'de beni ve ailemi anlatan bir yazı

Detaylı incelemek için lütfen sayfaların üzerine tıklayınız.