20 Aralık 2007

Kedilerimiz


PAMUK KEDİM
...     Canım ağabeyimden hatıra ..Sabah uykudan biraz geç kalksam her türlü  yaramazlığı yapar ... Tırnaklarını törpülesin diye Pamuk Hanım'a almadığım , kedi ipi kalmadı .. Nihayet manavların sebzelerini koyduğu tahta kutu bu işi iyi gördü . Yatak odamın önüne koydum . Sinirlenince onla öyle bir tırnaklarını  törpülüyorki sağır sultan bile duyar .. İstersen kalkma ... 
Gelip yatağımın önünde acaip kalın bir ses ile miyavlıyor ..Van kedilerinin kulakları duymadığı için ses ayarı yok  vahşinin. Vahşi diyorum benim dışımda cesareti olan varsa sevsin hehehehe .. Ağabeyim onu çiğ ciğer ile beslemişti ve sağır olduğunu bilmiyorduk .. Hırçın davaranışlarını anlamıyorduk . Ve ağabeyim  nedense her taraf   kir içinde olur ama  kedileri hiç okşamazdı ...ve eline alıp hiç sevmezdi ..Garip bir titizlik işte ..Sevgisiz kalmıştı hayvancık ......  Sonra ağabeyimin vefatında  gece onunla yalnız kalmış ,  definden sonra iki gün aç susuz evinde  saklandığı için onu bulamamıştım .. ...Aç kalınca ortaya çıktı .Ve ben onu battaniyeye sararak veterinere götürdüm. Sonra  Yeşilköy'e eve .  Ben sevmeye çalışırken birden irkildiği için elimi ısırmıştı . Elimin sinirleri  bayağı  zedelendiği içini üç ay tedavi gördüm . Ama hep sevdim  sabırlı oldum ve  bana karşı  ehlileşti .. Aramızda başka bir iletişim var. Ne zaman hırçınlaşacak anlıyorum ... Mesela uzun süre ayrılıktan sonra eve döner  balkonu açar  eve başka kedilerin kokuları gelirse çıldırır ... .Kızım Petek 'in dediği gibi asosyal ... benim kedim ..Ben gibi .. hehehehe..
 . Gelelim komşu kedilerime .....Sabahları yatak odası pencereme gelen pek sevimsiz suratlı uyuşuk bir kedi  vardı ama yiyecek veriyordum ... daha sonra çok şirin tuttuğunu koparan!
  çığırtkan  koca kürklü   bir  kedi aldı . Onada yiyecek veriyorum . Tabii Pamuk sinirlerine hakim olamayıp onları kovalamassa ...??
MİLEÇKO KEDİ ...................

Petek kızıma Memosunun hediyesi ....Nişanlandıktan sonra hayvanı aşılarını yaptırıp taa Hamburg'a götürdü . Sonra da  ben  gittim kızımın yanına  .Yarabbim  sabahları onla  burun buruna  uyanmak dizel motorunu hatırlatan hırıltısı ile göğsümde patileri ile hamur yoğurur gibi yaptığı  masajnı unutamam .Petek ,Türkiye'ye dönerken  veterinere  bıraktı .. Ama Mileçko üç cocuk anası idi ....İstanbul'da bırakmıştı yavrularını .. Mehmet sanırım onları  dağıtmıştı arkadaşlarına ....
PİSO KEDİ , GİZMO KEDİ ve SİYAM KEDİLERİ   

İpek kızımın Piso 'su babasından hatıra   heryere taşıdık ameliyat ettirdik, sevimliydi , üst kattaki komşunun muhabbet kuşunu yakalamıştı .. övünmek için bize getirdi bende ağzından  alıyım diye  onu korkutmuştum .Komşu   kadıncağız bir kaç gün kuşunu arada... Tabii birşey demedik ..Sonra Pamuk gelince o daha fazla dışarda kaldı .. sonra hastalandı .... İpek'im çok ağladı ölünce .
 Kedi olayı hiç bitermi kızımın ,dolu siyam kedileri oldu Kadıköy'deki talebe evinde ...Ayyy ne şirin yaratıklardı onlar .... Sakin yumaşacık , habirede doğurdular .Evlerine bir giderdim  mavi mavi gözleriyle   , etrafta siyam kedileri ...... 
 .Şimdi Gizmo 'su var   pek sevimli   sarı tüylü beyaz eldivenli erkek kedi yavrusu ...
Mıke ile uğurları oldu... Nişan yüzzüklerini Brooks ailesi onun boynuna  bir kurdela ile takılı getirdi .Hem kızımı istediler hemde nişan taktık  .. Yani sevimli bir  New York kedisi .... Salonda onla kucak kucağa uyudum hep ..
 
Ve  birde  komşu köpeğimiz .. Sevdirmek için ne cilveler yapar . kerata ....İsmini unuttum ....Ya kuşlarım dooolu ......Sabahları  günaydın dediğim hayvancıklarım  .........
 
 


Bir Bayram Günü

Sabah Küçük kızımdan iyi haberlerini aldım .Güzelce giyindim .Sonra Cemre torunum geldi . Ne mutluluk benim için . Sevimli ve güzel torunum benim .Kıvırcık kuzumun kuzusu o.Onu sevdim .. Sonra annesi ve babası ile  standart ziyaretler için diğer büyüklere gittiler .
Bende yalnızlığımı çoğaltmak için Yeşilköy Polat otelin ..Yeşilköy Sahiline bakan sıcak kafesine gittim . Pahalı ama çok güzel cheese cake yedim ve kapiçino içtim .Cheese cake New York'ta İpek kızımla alıştım . Kapiçinoyada Hamburg'ta Petek  kızımda alıştım . hehehe Soona ortada duran kuyruklu siyah piyano benim sahneye çıkma içgüdülerimi harekete geçirdi ve .. Şeften izin istedim vee denize karşı bir güzel çaldım  kendi parçalarımı ...Alkış ve teşekkür aldım . ve rahatladım ..işte ben ..Sevinerek evime geldim .....Bayramım kutlu olsun ......
 

27 Kasım 2007

Cemre bebeyi sevmeye gitmek


Pazartesi sabahı ... Petek gel anne dedi ya ..Dururmuyum .. Dünde Yeşilköy sahilinde arabasıyla dolaştırdım bebe torunumu  ayyy çok hoştu ..Artık beni görünce gülüyor . Benim çocuklarımda gülen bebeklerdi ....
........  Hem bebek torunumu seveceğim hem annesini göreceğim gurbet kızımla konuşacağım  baro toplantısı varmış  amaaaan sabah erkenden kalktım ..  Bir acele hazırlandım . Rutin işlerim ve malum telefonlarım ..  Şahsi davalara yönelik .. Ve üzücü.. Sonra  yine süslendim küpelerimi taktım ve yola ......  Arabamı almadım..  bazen seviyorum sahilden otobüsle Eminönü'ne gitmeyi , çünkü etrafıma rahat bakabiliyorum hele hava lodos ise dalgaların otobüse deyicek şekilde şahlanmasına .. ve gemilerin sıra sıra boğaz girişinde demir atmaları nedeniyle deniz üzerindeki   kalabalık hallerine ve  ama  bir başkadır güneşli soğuk günlerde  boğaz denizinin rengi .. açık ve güzel bir yeşil olur ..  İstanbul'um benim ..
  Otobüste istediğim yere ,yani görüşü açık olan ve cam kenarına oturmak için bazı insanları bir  şekilde yerinden kaldırmak  benim yolculuk anlayışım..... Ve bugün yanımda yaşlı bir kadın vardı ve cam kenarındaydı bazen yaşlı diyorum bana yakın yaşı çıkıyor yaniii  heheheh ,kadıncık Yeşilköy,den üçdurak sonra inmeye kalktı .. çıksın diye yol verdim .. ama arkamda siyah rengin hakim olduğu ve puslu gözlerle bakan adam yanıma oturmaya yeltenmezmi !aniden ayakta biraz uzakta duran kadına .. hemen seslendim .. gelirmisin arkadaşım diye .. adam ısrarla  tanımıyorsunuz yalan dedi dinleyen kim kadını acele getirdim ve yanıma oturttum . Neyseki  kadın  akıllı idi ... hahahahahh   ve   otobüste ayakta duran ve oturanların şaşkın bakışları arasında tabii acele ortak bir konu bulup tanımadığım ama ahbap olduğum kadınla bir koyu sohbete giriştim ..... ... 
Soona  otobüs ten Sirkeci 'de inip tramvaya bindim .. tabii deniz tarafına oturdum .. Kabataş...  yine otobüs ve boğaz manzaralı yol... Emirgan'a  varış.......Çınaraltında çay ve poğaça gazete keyfi ....
  Soona  Cemre bebe ayyy nasıl sevimli nasıl güzel hele  annesi ile yani benim kıvırcık la bir agusu var gülmesi var ...   görülmeye değer ... herşeyi unutup onu sevdim .. onunla konuşurken heyecanla  tıpır tıpır tepinmesi ve aceleciliği   annesine benziyen küçük çenesi.... Annesi ile olan tüm ilişkisini emzirirken ,uyuturken ,konuşurken seyretmek onu kucağıma almaktan daha çok mutlu ediyor beni  tabii baba kız ilişkisi bir başka duygu . .....  Hasılı güzel olan onların beraberliği içinde ki sevgi ortamı ..tabiii benim gurbet kuzusu  İpek  dayanamıyor .. Görüntülü yani ona dokunmadan özlemimimizi gidermeye çalışıyoruz .. kıvırcık  ile ...   garip oluyorum
işte ...çook özlüyor  oda bizde  ..ama olsun Cemre yi anlatıyoruz gösteriyoruz ...çırpınıyor yavrum benim ... bizlerle hayatını paylaşmak için ...Taaaaa New York'tan ...Gelip gitmesi düzene girerse İstanbul'a  biraz rahatlar ......

...
 
... Dönüş.. bir baktım boğaz teknesii  saat akşamın  altısı ve lodos fırtınası .. toplantıyı boşver deyip atladım deniz motoruna ver elini boğazın karşı kıyıları Anadolu Hisarı .. Kandilli üzerinden Arnavutköy .......  kendime sürpriz bir gece boğaz turu yaptırdım ...
Eve gelincede Piyano ile  bana ney çalan meslekdaşımın gönderdiği bir saz semaisine şöyle bir göz gezdirdim  ....belkide bir konser veririz .... unuttuum  hayatın sıkıntılarını   biran  hehehheh işte benim birgünüm böyle geçiverdi .....

23 Ekim 2007

Cemre doğmadan çok dolaştık!

Yeşilköy benim çay keyfi kafem ....Kızımla ...Yaa daha Cemre gelmedi ...Kızımla Kadıköy'e gidiş...Bebe eşyaları için ....

Deniz otobüsü serüvenimiz .....
Kızımanne olmaya hazırlanıyor ......

14 Ekim 2007

Ben Böyle Yaşamalıyım .. Demekki özlemlerin zorlukların içinde güzellikler ....

Ağustos 2007 büyük  kızımın bebişi Eylül ayında doğacak ve küçük kızımda Eylülde taa New York 'ta  evlenecek ..    Kırk yıllık anne evimi babamın açtığı davaları kazanarak yeni elde ettim . Şimdide ağır çatlaklar nedeniyle mecburen hukuki yola gitmem gerekiyor . Midemdeki sabit ağrı ... Pamuk kedimde hastalandı gibi..  Gayret Yasemin . Şükrediyorum Allahım inan  bana ..Çocuklarıma daha rahat destek olmak istemiştim .  Bu güzellikleri yaşarken tabii zorluklarıda var .. Anne olucak benim büyük kızım .. bundan daha güzel birşey olabilirmi . Tatlı küçük kızım gelin olucak .. ama işlerini daha tam düzene koyamadılar .. tabii beni düşündürüyor bu durum ... Özlüyor  bizi çok .. ilerde dayanabilecekmi bu uzaklığa ...ama bunları normal kabul etmeliyim ... Ayy kendime yardım etmeliyim .. Hiç bir insan yetemez şimdi bana ......Apartmandakilerin desteği olmadan yürüteceğim bu hukuk olayını .. Midem gücümü engelliyor . bazen . Hayat bu .. aralara sıkıştırdığım yoğun duygulu yaşamım var ne güzel ..  Sevebiliyorum hala ..  Adli yıl açılış kokteyli .... dans ettim .. seçtiklerimle.. ve çok hoştum ... Birde beni anlıyan bir erkek meslekdaşımla çok neşeli anlar geçirdim ... Herkez aman genç kalmışsın dedikçe inadına yaşamaya bağlanmalıyım diyorum .. bisikletime biniyorum ama beni düşünceler bırakmıyor .....Deniz kenarına gidiyorum .. Denize giriyorum .... Arkadaş buldum  yüzme için, açılıyorum .. İstanbul içinde yazlık keyfini yaşıyorum ....Yeşilköy'ümü pek seviyorum . .Herşeyini yaşadım ama  zaman zaman huzurlu olamadım .. Bir babanın evladını yok edercesine  yanına birde yandaş alarak benle uğraşmasını yaşadım ...  .. Direndim ... Kazandım . .  Tabii kolay olmadı ....  Evimde rahatça  oturmak istedim ... .. Altmış yaşına yaklaşmış bir kadın olarak .. Ama yaşımın üstünde direnç göstedim ..  Yeşillikler içinde balkonumu serin odalarımı sahilimi pek seviyorum  .. Çocuklarımı torunlarımı toplıyabilirim .. Belki hal olabilir çook yoruldum ...Olucak dürüst yoldan haklı isteklerimde hep kazandım ...  Ama ben meydana getirmedim ..Bağımsız yaşamın bedeli bunlar
Pamuk  kedimin iştahı  yok ellerini yalamasını yapamıyor ...  hay Allah  .. çocuklarımı  bunları anlatarak üzmemeliyim ....  Yapabilecekleri toparlıyorum .. Midemin o garip devamlı rahatsız ağrısı .. ve bir bölümündeki hücre değişikliği ...  Gayret Yasemin ...Kızımın Beylikdüzü'ndeki evine geçerim . Çocuklarıma gerekeni yaptım ... İnanıyorum .. Korudum onları babamın tehlikesinden ..  Üzücü...Doğal yetenek sahibiyim .. Yaşadıklarımda bu duyguyu geliştirdi ... İnsanı okumak ...  .Doğduğumdan yana korunmak bir babadan ve şefkatli bir baba sevgisinden daima mahrum olmak ....Yani dedelerinden korumak çocuklarımı ........ İpek kızıma destek olmak istiyordum .. Madden .. ama piyanosunu aldı ... gelinliğini aldı ...  hallettik onları . Ev olayının üzerine Pamuk 'un halsizleşmesi ...... neyse gayret Yasemin ...
Acınmak istemem onurdur benim için başımın dik olması .. Ama ev olayı için yine insanlarla diolog ve hukuk gerekli .... Ve  uzun vadede neler yaşıyabileceğimi tahmin ediyorum .. Daha yeni bitirdim baba davalarımı .... .Destek istiyorum .. ve tabii yine yüreği güzel bir meslekdaşım denk geldi işte ... ...Ama  yinede kendim ..... yapmalıyım .... Şu mide kendini hatırlatmasa .....
İnsanların sevgisi kıt ..kızlarımın sevdikleri çocuklar ve ailelerinde ne güzel sevgiler var .. Şükür Yarabbim ...Tabii herşeyin bedeli vaar ... başarı sevgi bunları kazandık hayatta  .... ve sağlam gözükmeliydik .. Madde hep ağır zorluklar yaşattı ... İçerden benim belim büküldü ve tekrar doğruldum ..... Şimdi yapabilecek miyim ...Piyanomu çalmak  ve kendi ürettiklerimi  kayıt yapmak istiyordum . Yazılarımı yazmak istiyordum rahatça .. ama hep yapabildim daima ne mutlu bana ve çocuklarımın sevgisi .. bu nedenle onları rahat ettirmek istiyorum .....  problem olmamalıyım ama geliyor sorun .. gayret Yasemin .. bak  kuzumdan bebiş geliyor  ... küçük kız gelin oluyor .....   ne güzel .. nazarlık bunlar ....Yollarını açık et  dürüst yavrularımın .........  Pamuk 'u veterinere götürmeliyim .....
Ama biraz iyi yalanıp kendini temizledi .Çıkıp  havalanmalıyım . Adeta sahneye çıkmak gibi sahil benim için .. Bisikletle rüzgara karşı gitmek saçalarımın uçuşması kendimi sıhhatli hissetmek .. midemin o ölümü hatırlatan ağrısından bazen kurtulmak ....
 Bana çocuklarımın yaşattıkları için Tanrım ateşekkür ediyorum . Dahada yaşamalıyım diyorum ...
 ANNE KIZIMA ......GELİN KIZIMA .......
Anne kızım , bebişini eşyalarını minimini hazırlıyor ..  yıkıyor dolaplarına yerleştiriyor.. gelin kızım .. Taa Atlanta ..'da düğün yeri beğeniyor .. kayınvalidesi Ada ile  .. ve her iki kızım beni geçmişe götürüyor ....  İşte özlemler  zorluklar içinde güzellikler.. olsun peki böyle olsun .. koşabileyim çocuklarıma  sıhhatim ve gücüm yetsin ..... sevgilerin en güzellerini yaşıyayım .. bebekliği anne kızımın .. ne tatlı ne sevimli gülen bebekti .. doğduktan on gün içinde kocaman zeytin karası gözleri  yanık esmer teni  her zaman gülen yüzü çukur gamzeli küçük çenesi ile gören herkezi kendine bağlıyordu .  Gülmesi unutulur gibi değil ...Halada öyle ... Sevinince  bir tepinir bir tepinirdi .. ayakları ile tekmeler savurur .. ama sol ayağınla daha çok tekme atıyor diye doktora götürmüştüm .... kehkeh.....Ya prensesin sevimli sarı lüleleri ile yaramaz muzip güzellğini unutmak mümkünmü ..Kendisinle ilgilenmedikmi .. bir yaşındayken tepeaşşağı dururdu ...Yani başının yere dayıyarak ...  Baba dedesi babaannesi . tatlı sevgiler aldılar çocuklarım . onlardan ... İnşallah dünürlerimde çocuk seven aileler ...
.Allahım sana şükür güzelmi güzel sevimli bebekler verdin bana .....ve sabırsızdım ama doya doya sevdim ... onları .. Abla kızımla beraber büyüdüm .....  ..
MRS .  BROOKS OLDU BENİM KIZIM
4 Eylül 2007 New York. İpek kızıma gelinlikler bir yakıştıki .. filmlerdeki prenseslere benzedi . İnanamadım o benim küçük kızımdı . Provalarda herkez ona bakıyordu ...  öylesine hoş olmuştuki .. diğere gelinlik giyenlerin aileleri bile kızımla ilgileniyordu .... Saçının topuzu   ile  yüzü ve boynu oylesine güzel gözüktü ki ..kumral güzel başı  çekik   canlı ela gözleri ile  elmacık kemikli yüzünde   tablo gibiydi ....Melez güzeli ,amerikalıların onda akdeniz ırkının güzelliğini gördüklerini düşünüyorum ...Ayrıca şimdi 3 Kasımda arkadaşlarıyla New York 'ta bir parti veriyorlar .. Seviyor böyle şeyleri bende bayılırdım ...Giyinip süslenip  sevdiklerimle gözükmeyi sevincimi paylaşmayı ...Sahneyi sevmek işte ..
Bicibici istekleri var .. yapabilmek için çabalıyoruz ... Mıke ın aileside meraklı ve ilgililer herşeyle buda çok hoşuma gidiyor tabiii .  Düğünüde  2008 yazında Atlanta ve İstanbul 'da yapıcağız .
 
Petek kızım benim   2004 te .. gelinliğini taaa Hamburg'tan arabayla Istanbul'a tek başına o yolları geçerek getirdi . Gelinliğinide Hamburg'tan beraber gitmiş benim seçtiğim modeli almıştık .. Kızlarım gelin olmayı pek sevdiler .... Canlarım benim .. sevgileri ve başarıları ....... Benim mutluluğum . Tabii bütün az akıllı insanlar benim bire bir karşı cins sevgisiyle  diri kaldığımı düşüne dursunlar .... Ben her güzellikten besleniyorum .. Has sevgiler yavrularım .. Şimdi benim kıvırcığım kollarına sağlıkla bebesini alsın..... Ben onu kollarıma yirmidört yaşımı doldurmadan almıştım .. Balıkesir yalnızlığında ... benim için herşeydi .... kendimi korumaktı Tanrı bana yardım etti ..  ailemdeki yanlış sevgilerden sonra .. bana has sevgiyi verdi yavrularım .. tabii pek sevgili  babalarıda .. ona rastalamam nebüyük şanas ... çocuklukları garip bir şekilde örselenmiş iki insanın birbirini sevmesi ..
Atlanta 'da düğün evi tutmuşlar . Bizler için çok değişik . Ve Düğün rengi seçiliyor .. açık mavi ton seçilmiş .... masa düzeni  ve örtü fon falan ona göre ayarlanıyor  hatta nedime giyimleride ... gelin kızım benim .....
Bebişine elliyorum kızımın karnındayken birde hıçkırık tutmuyormu ....pıtpıt  elimle hissediyorum ....Kızımla İstinyede pek sevdiğim  gazinoda oturup çay içiyoruz .....Bebişi konuşuyoruz ..Sonbahar bebeği olacak ....İpek çok özlüyor .. bizi .. nasıl yapabilecek  bakalım uzak diyarlarda ..
 Anne kızımla sinemaya gidiyoruz sahilde yürüyüş yapıyoruz ..  Gittiğimiz filme
 o güzel kahkalarıyla pek güldü    soona   gazinoda çay içiyoruz .. sonbaharı yaşıyoruz  hasılı  İpek kızımı konuşuyoruz .....  ... Yeşilköy'de  yeni açılan Konak diye bir kebabçıya gittik .. Yol üzerinde  eski evi restore etmişler pek güzeldi ..
 Petek heyecanlı .. doğum yaklaştıkça hepimiz  bir hoşuz .... Mehmet 'te canım  koşturup duruyor .. bebesi için ..İpek  uzaktada olduğu için çaresiz ve çoook meraklı .. ablasını pek düşünüyor ....
CEMRE KUZU ,KUZUMUN KUZUSU GELDİ
Canlarım çok iyi .. Kızım  Petek  damadım Mehmet bana hediyesini verdi .. Allah analı babalı büyütsün ....Öylesine sevgi vardıki dün 20 Eylül  de saat 12 45 de doğdu :..  Anlatılmaz yalnızlığım .. etrafımdaki  sevgiyle    anlatılmaz anlatılmaz bir güce  dönüştü . İpek prensesimin sözü ' anne gözlerim dolu ama içim sevinçli' özlemini ve sevgisini çok güzel anlattı .....İki kızımda meşgul  biri bebesiyle eşiyle .. diğeri eşiyle piyano konserleri ve talebeleri ile ...  ne güzel ..... ben böyle yaşamaları için tüm gayretimi gösterdim ..Cemre kor ateş demek ... cennetten gökyüzüne düşen .. havaya, suya , toprağa .......Torunum ismiyle  iyi baht ile yaşasın darısı prensesimin başına ........
 
 
 

07 Ağustos 2007

New York ' ta küçük kızımla yaşananlar .... Ve NewYork 'ta Türk u sulü nişan töreni ... ve Istanbul'umda büyük kızımla doğum günüm :...

Olaylar çok çabuk gelişti . Her sevinç korkuyla yaşanıyor yaşamımda . Anne olmak bu ... Çocuğunuz ,ana rahmine düştüğü andan itibaren bu duyguları aynı anda yaşıyorsunuz .Elde değil .  .Ve küçük kızımı, prensesimi taaa New York 'ta nişanladık. Artık New york 'u sevmiyorum .  Ama ne kabahati var . Kızım istedi bizde gönderdik .. Bir de  şehirleri birbirine kıyaslamadan sevmeli . İstanbul bir başka güzel New York başka.... Zaten kişilikli şehirler  kendini özletiyor . . Kızım ve Mike öylesine yoğun gezi  program hazırlamışlarki ..... Dedim ya benim kızlarım zorunlu turizm gönüllülerim   hehheh..
İpek'in konserlerinden sonraki günlerde Manhatten Lincoln Center' da   salsa gecesine gittik .Gençler yaşlılar  hepsi bir güzel dansa ediyor . Bende yaşıma göre bir iki partner ile dans ettim . Ama  çocuklarımı seyretmekten   daha  mutlu oluyorum .İpek kızım neşeliydi .Kuzulu kuzumada ak kuzumada dans ve neşe yakışır . Neyse  o gece pek bi güzeldi prenses .Her yerde' ablam olsa '  diye istiyor..  ama  kısmet ... Artık ayrı hayatlar kuruyorlar . Doğal olanıda bu .. Bağrımıza taş basıcağız  ve hayat zor  demesi beni üzüyor ama yaşam bu işte .... Zorluklar sonrası mutluluklar ......Gurbeti yaşamak .. Olsun sağlıklı ve yüzleri gülsün yeter ..Uzaklık ta nazar boncuğu bize . Çabuk  büyüdüler benim yavrularım .Canlarım benim babalarını erken kaybettiler .Ama ne mutluki sevgimize güvendiler .  .  Çocuk güzelliklerini yaşarken acı gerçekler onları olgunlaştırdı  ama yaşamdan keyif almasınıda öğretti .
  . ; Sığınma isteğimi  sevgiyi  Mike 'ta  buldum anne seviyorum onu  ve ençok sevdiğim ablam ve senden ayrı kalmak pahasına burda kalıyorum anla beni' dedi  kızım . Sevgi kazandı yine , ailemizde . Mike ta kızımla evlenebilmek için  bir kaç işte çalışıyor .Müzikle olmak onları mutlu ediyor .Konser kazançları ve piyano ve viyola öğretmenliğinin dışında yan işleride var . Hasılı   birbirlerini mutlu edebilmek için çaba sarfediyorlar . Bütün bunlar karşısında bize sadece evet demek düşer . 
Lisan yönünden zorda olsa konuşuyoruz Mike  ile ortak konumuz tabii İpek  ve zaman zamanda . müzik ....  Benim bu kızım insanı yoruyor . Ve Mıke    çok sabırlı .Bu anlamda   Süha 'ya  yani babalarına  benziyor . Tabii ayrı kültür ve  protestan  inanışıyla yetişmiş bir çocuk .
  . Zamanla  ve birbirlerine bu ilgileri devam ettiği müddetçe    görüşlerinde ortak paydada  buluşacaklardır . Sevgileri  sağ duyuları onlara yol gösterecektir . . İnanıyorum .Her iki damadımda  zeki  ve dürüst  çocuklar  ve iyi aileleri var . Neyse  sürpriz öncesi ,..... 
   Long Island Atlantik kıyısına gittik .Gerçekten görkemliydi Atlantik Okyanus'unun dalgaları ve havada  azıcık yağmur beklentisi olması nedeniyle  gökyüzü kısmen  bulutlu vede  güneşin  ara ara gözükmesiyle olağan üstü renk ve şekilde idi ,gri ve mavinin karıştığı renkler armonisiydi. . ve kumsal . ve kum şahane idi ..  ama denizin rengi siyah  işte  ....Şu çoook soğuktu ama ben denize girdim . Derin  , özbek arkadaşı Gulnare eşi Adam  ile  çok sevimli bir geziydi .  Derin ve İpek'in sahilde  uzaktan çektiğim fotoğraf o atmosferin içinde  beraberliklerini anlatan güzel bir anı oldu . Yaşamdaki çok önemli aşamalarını sadece ikisi ve dostluklarıyla yürüttüler .
.Soona Grand Central Metro İstasyonunda   uzak mesafedeki birbirine karşı köşelerden telefon gibi görüşebiliyorsun .  . İpek  prensesle yaptık çok şirindik .. ikimiz . 
 Gittiğimin üçüncü günü Mike' ın ailesi New York ' a geldi .Ve İlk anda samimi davranan bir baba ile ve soğuk ama iyi niyetli bir anne ile tanıştım .Bende ve benim tatlımı tatlı küçük kızımda bir heyecan ... bir heyecan .. huyları bana benzedi ama kendine has özellikleriyle İpek oldu ..Aile kızımı öylesine benimsemişki   ve sevgiyle sarılışları varki   .. mutlu bir dört gün geçti hep beraber .İlginç olanı ben sınıf arkadaşım ve meslekdaşımla evlendim . ve aileler beni sevdi . Her iki kizımda meslekdaşları ile evlendi ve   evlenecek ,  aileler kızlarımı sevdi ... Sihir bizde .....Gelelim yabancı damat ın ailesine . Aile Güney li . Atlanta 'lı Ve  daha samimi ve doğal . Kuzeylilere göre .. Çokta bilirimya ...!!!!. Baba finansçı ve zeki bir adam .. Dolayısıyla zaman zaman para konuşuyor ama hayata bakışı  esnek ..İndiana doğumlu her ikiside sonraları Kentucky de oturmuşlar ve Mıke ilkokulu orda bitirmiş  ikinci oğulları Davıd doğduğunda Atlanta ya yerleşmişler . Anne Ada  bu dolaşmalar nedeniyle öğretmen olmasına rağmen çalışamamış . Baba George iktisat fakültesini bitirmiş . Türk dünürlerimde anne Fulya  fakülteden evlilik dolayısıyla ayrılmış . Baba dünür Nevzat ta  mülkiyeli ... ve tam türk bürokratı ..  Bu yönüyle babalar birbirlerinden ayrılmakla  birlikte özde benzer tarafları var ailelerin . .Evlatlarına sahip çıkıyorlar ....  New york 'ta hep birlikte çocuklarımın ve çocukların sevdiğıi çocuk filmine gittik.  Ortak bir konu önemini hemen kavradım ve filmden cok mutlu oldum .. Trans Formers  arabalarla ilgili ... kocaman insanların çocuk filmine gitmelerı  ve çocuklar gibi gülmeleri bizi çook yakınlaştırdı .  Ve ilgilenince sevdim ... Filmleri ...Daha ilk tanışmada  baba dünür  'anneyi görüp kızını alacaksın 'tabirini kullandı ..Kendileri oldukça kilolu amma  memnunlar  veee çok sevimli şakalar yapıyorlar birbirlerine . Daha iyi ingilizce bilmeliyim ..İnsanca duyguları paylaştığın zaman dilin  dinin ve kültürün önemi kalmıyor herşeyi paylaşabiliyorsun .. Temennim  zaman içinde şartlar zorlaştığı zamanda bile böyle anlaşabilelim ...
 Ya neyse   soona o gece yani 4 Temmuz ABD nin bağımsızlık bayramı ve Mike ın orkestrasının bu nedenle verdiği konsere gittik . Konser açık havada ve piknik şeklinde . Bir acele prenses şaraplar aldı ve piknik sepeti hazırladı .. Bu arada anne  Ada ,'annen seni iyi yetiştirmiş 'demiş unutmadan tabii acele kendime bir pay . hehehe .Konser sırasında yağmur başladı ama etraf çamur olmuyor bu ülkelerde , anne  Ada arabada kalabilirim  dedi  . ve yanında daima kitap taşıyor. Yalnız kaldığında arkadaşı kitap . Anlıyorum onu . Atlanta 'dan uçakla geldikleri için iyi bir jip kiralamışlar ve benimde keyfim bayağı iyi idi ...Neyse biz baba George İpek kızım  şemsiyeler altında konseri izledik . İkimizi  kızımla şemsiyenin altında' Kibritçi Kız' kitabındaki kıza benzetti .çünkü yarı ıslak ve tedirgindik  havanın durumundan  dolayı ve şemsiyemizde ikimize küçüktü ..  Yağmur nedeniyle  konser alanına uzak mesafede şemsiye satılıyordu ..  George bize gidip büyük şemsiye aldı ... çok hoş bir jestti ..İpek ' Kibritçi Kız kitabının sonu kötü biter bizimki benzemesin 'dedi .  Karşılıklı konuşmaları kızımın ona cevap vermesi ve zekası kültürü çok hoşuna gidiyor baba George'un ve onun içinde hep konuşma zemini yaratıyor ..Ve  gözlerinin içine bakarak ilgiyle dinliyor insanı .İpek kızımın kültürlü yetişmesinde   kendi  çabalarının yanında abla kızım Petek'imin önemli rolü var ......   Kendi kızları Chirista için prenses deyince ... İpek kızımdanda  değerli mücevherat diye bahsediyorlar ..Bunlar kompliman değil konuşma tarzları .. 
Konser sırasında  yaşlı bir karı koca geçti ,ben aynı anda onlarında böyle olabileceklerin düşünürken George Ipek'e biz Ada ile' böyle olucağız' dedi .. Ve bende böyle düşündüm deyince' harika beyinler aynı şeyi düşünür' dedi... çok doğru ve dürüsttü bu sözcük .. Ve  ailenin rahatsız olmadan  güzel sözcükler söylemesinden son derece mutlu oldum .Beni anlamaları hoşuma gitti .. Anne Ada ' benim böyle güzel bir gelinim olsun diye dua etmiş kızım gibi seveceğız 'dediler ...Hoş benzetmeler bunlar kendilerini bana sevdirdiler .Anglo Sakson kültürü özümsenmiş ve amerika kendi kültürünü yaratmış ...  Dünyada bu yöne gidiyor .. Kamplaşmalar kalkıyor . Ve aile kavramları güzel . Neyse o gece  klasik  müzik eserlerini beraber mırıldandık ve onların milli marş ve heyecanlarını katıldım .İnsanca duygular .Onların George Waşıngton'u Bizim Atatürk'ümüz ve bağımsızlık kurtuluş savaşları ... ve havai fişek heyecanları .. hasılı güzel içten bir geceyi taaaaaa Amerika da yaşadım ... Birde esas heyecanı bebek bekliyen abla kızıma İpek kızımla  bebiş eşyaları almak heyecanların ve yorgunluğun en güzeliydi . İpek in dediği gibi 'hep kayıplarımız oldu  anne şimdi ailemize ilk bebiş 'katılıyor .. Ne mutlu dedi ..Her iki kızımı seven eşleri kızlarımın gözünün içine bakıyor . Ama hak ediyorlar  onlarda bu çocukları mutlu etmek için hayatlarının şartlarını değiştirdiler . Bende babaları  için Istanbuldan Balıkesir'e gittim ve pek güzel ettim ..
Soona ertesi gün  Manhatten ve Çin Mahallesine gittik . Anne  Ada çarşı ve alışverişi seviyor babada onu mutlu etmek için çabalıyor . Hasılı Brooks ailesi iyi bir aile .. Kızımı kırmamak için  ilişkilere dikkat ettim ama sevdim onlari tabii ........
 
VE  SÜRPRİZ NİŞAN ......
 
 
 Veee geldiklerinin üçüncü günü  İpek 'in  tuttuğu eve ziyaret ediceklerini söylediler ve Mıke ta sabah çıktı ...  Tuttukları evleride eski ama çok güzel . Ve Baba George kefil olmuş . Bu aile bağları benim için çok önemli oldu . Gerekince çocuklarının yanındalar. Neyse  evde bekleriz gelmezler ben  Mıke ailesi ile yalnız vakit geçiriyorlar diye düşündüm .. Ve tabii tatlı prensesimle gerildik . veee geldiler .. Turuncu renkli beyaz patili annesinin tabiri
 ile eldivenli bir kedi yavrusuyla geldiler . Anne tabiatı ve hayvanları ve çizgi filmleri seviyor . Ve ortak yönlerimiz çok aileyle .. ...bende İpek, kedi seviyor onu aldılar dedim ,meğerse boynuna lacivert bir kordela ile nişan yüzükleri bağlamışlar ve ben  New York'a gelmeden Mike  benim Petek'e  kara kuzuma sormuş ve Türk usulü kız istemeyi ve  nişanı öğrenmiş onlarında izinleriyle    böyle bir sürpriz yapmışlar ve kendilerine  göre bir seromoni uygulamışlar. Atlanta 'dan kız evine geliş orta yerde buluşma ,neyse baba ayakta 'Allahın isteğiyle çocuklarımızın evlenmesine izin 'istedi ben' çocuklar birbirini   seviyor 'dedim o arada Mike İpek e 'benle evlenirmisin 'deyip yüzükleri birbirlerine takıyor , benim ve Brooks ailesinin gözleri yaşardı o arada internetten ablasıyla bağlandık  . Ve  yavru kedicik ortalıkta ordan oraya atlıyor ... Bir sevimli bir nişan oldu . Türk Amerikan  adetlerinin  samimi karışımı .... Gurbet   çooook zor ama hayırlısı olsun ....kızımızı uzağa  verdik ..Klasik müzik artık bana gurbet türküsü oldu ..Nişandan sonra çok özel bir yere nişan yemeğine gittik . Evvelden ayırdıkları bir özel oda açtılar  restoranda  .... tabaklara kızımın ve Mıke ın ismini yazarak pastaları getirdiler yemek sonrası .. Kızılderililerin ilk trenlere bindikleri tren istasyonunuda yapılan bir restorandı ve duvarlarında o günlere ait fotoğraflar vardı .Amerikayı çocukluğumuzdan beri okadar yaşamışızki herşey rüya gibi idi .... Ortam çok neşeli idi . Ben yalnız yüzzük konusunu anlamadığım için gergin bir an atlattık .Alyanslardan sonra malum tektaş yüzük takılacak diye bekledim . Ama daha sonraları alınıp takılacağını söyledi Mıke ....  ,Böyle enteresan vakalar da olucak tabii
 ...Soona eve dönerken yağmur yağdı ve çoook güzel bir gök kuşağı çıktı kızımın şansına  ...Yavrularımın yollarını açık et ve gök kuşağı renkleriyle donat Allahım ...Gelinliğinide aldım prensesimin ... Adet öyleymiş . Nişanıda onlar yaptılar . Dedimya sevimli bir karışım oldu .... Ama  herşey herçek olunca kolay olmadı   Allah Büyük Kızımı  Memosun ' a İpek kızımıda Mıke 'ına bağışlasın. Her iki kızımda  bıcır bıcır konuşup duruyorlar sevdikleriyle ... 
Bebek anne karnındayken nasıl kendine gerekli olanı anneden alıyor  ve hatta anneye zararlı üre fazlasını almıyor .Yaşamdada gerekeni çocuk alacaktır ve siz sadece sevgiyle vereceksiniz ve genç hayatlardan verdiklerınizi istemiyeceksiniz .. Yine sihir burda işte ... Çocuklarımın sevgisi böylesıne güzel  .
 Yaşantımda gerek babamın açtığı davalar gerek hukuk hayatımda açılan  haksız davalardan alnım ak çıkmam beni   daha çok onurlu yaptı ve  bu haksızlıklara    ve bir dönem   avukatlığını yaptığım Vakıflar Kurumu 'nun  aşırı tutucu kesiminin  türban simgesine karşılık piyanom  ve aydınlık fikirlerim ve çağdaşlık simgesi çocuklarım cevabım oldu .
 
Ayrıca milletini seven kendine güvenli Atatürk  ilkelerine sahip çocukları oldular.  Yaşananlardan yoruldum .. Ama  kin nefret yerine  sevgi dolu bir zenginlik oluşturdum ruhumda . Duyguları arıtma tesisim  iyi çalışıyordu ... çünküü..
 
Gelelim  kızımın New York 'una ....Brooklyn Köprüsü 'nden görkemlı New York görüntüsü, Brooklyn 'deki Bellevılle isimli  Fr lokantası şirindi çocuklarımla mutluydum ayrılığın hüznü başlamıştı ... Ayrıca bu restorant ın ismi  olan' Bellevılle oldukça ilginç' bisiklet 'filmini İpek kızımla seyretmiştik .Brooklyn parkı da çok hoştu .. Sahili ve ordaki adalara bağlıyan köprü ve okyanus çıkışı İstanbul Boğazı'nı andırıyordu .soona Bronx Hayvanat Bahçesi  ni kızımla teleferike  binerek kuşbakışı hayvanları gördük  ve safari gibi trenle  dolaştık  bahçenin etrafında .Her yerde olduğu gibi goril aileleri  en bize yakını ve seyretmesi keyifli hayvan grubu idi ... Şimdi düşünüyorum  ve özlüyorum kızımla olmak ne güzeldi ...Ama Bronx'ta çoğunluk zenci idi ..ve Brooklyn .'de de ruslar ve türkler   ve orta sınf amerikalılar  çoğunluktaydı .Soona  New York 'ta yaşıyan türk gençlerle  Manhatten 'da bir parkta buluştuk . Dernek işleri kızıma göre değil ..
Nişan kedisi havuç  diğer ismi Gizmo 'yu  veterinere götürdük . Sahil kasabası  New Canen güzel ve deniz kenarıydı ... hoşuma gitti ..Yollar özlemimizin köprüleri olucak ...Ve dönüş İstanbul ....My country .....Kızımla havaalanından ayrılmak bayağı zor geldi . .. ama sonraları düşününce bu yaşamda başka güzellikler getirecek dedim .....  torunlar .. değişik kültürler   ve  inanıyorum  sevgi gücüyle kızım herşeyin üstesinden gelicektir .. Ama zorlu o kadarda keyifli bir yol seçti küçük  ak kuzum benim .... İki  kızımın sevgiside uzaklık nedeniyle dahada artıcak çocuklarıyla başka güzellikler yaşıyacaklar ve zorlukları  anlayışla hoşgörüyle aşacaklardır .Allah yolunu açık etsin ..kızım ..
 
VE PETEK KIZIMLA  DOĞUM GÜNÜM   
Canım kuzulu kıvırcık kuzum .. Benim Seryaverim ... Ekber evladım ...  Ayrıca  bilgisayar   işleriminde uzmanları    Mehmet'i ile hehehehehehe   neyse ..Doğum günümde izin aldı Enka  Tesislerinde yüzdük .Karnındaki  bebişin sevimli tıpırtılarını, elimi karnına koyup hissedince  beni çook heyecanlandırdı .. Arada bayağı sıkı tekme atıyor  kereta, hele Petek kızımın yüzündeki anne güzelliği .. İnşallah hayırlısı ile gelsin bebiş  ...Analı kuzu kınalı kuzu olsunlar ...... Ama kızımı zaman zaman dinlemiyorum  anlamama rağmen unutabiliyorum ve onu ilgilendirmeyen konulardan bahsediyorum ... Halbuki bebişini anlatmak istiyor .Bebek onun  ve o anlatıcak artık .. Aynı benim herkeze  kendimden ve çocuklarımdan bahsettiği gibi ....  Neyse   akşamda  Emirgan' da  o çok sevdiğim Çınaraltı'nda çayımızı içtik . soona evde de  kızım ve  Memo'su ile birlikte küçük bir seromoni ile 58 yaş günümü kutladık . Sağlıklı doğumlar .. kızıma ....hem bebesine   Allah yardım etsin ....
İpek kuzuda telefon etti ...Gurbet  .... olsun dedim ya gurbet te bize nazarlık .... Hep emeğimiz karşılığı  herşeyi yaşadık maddi yönden uç uça olsada, layıkıyla oldu herşey , şimdi bu beklentiler sırasında  evlere tadilat gerekmeside nazarlığımız ın boncukları  .. Bize ait gelir dedenin yaptığı trajik bir hata ile olmadık insanların elinde   davalar neticesinde  hak yerini buldu ve bulacakta inanıyorum ...yeterki   çocuklarım ... mutlu olsun  .....Benim sevgime güveniyorlar ya bana yeter .....Babaları her zaman 'anneniz sizi seviyor 'demiş  ne  güzel sevmişti beni ... olsun yaşadım o sevgiyi ve bu sevgiden olan  çocuklarımı ....Sağol Tanrım ..23 Temmuz 2007
 
 

24 Temmuz 2007

Doğum günümü kutladık!

Mini minicik bir seramoniyle...




30 Haziran 2007

:)

Istanbul'da bomba panigi, New York'ta adres panigi
Yesilkoy Hava Alaninda ucaga binis kapisinin tuvaletinde cop kutusu icinin dolmasi nedeniyle aniden yere dustu ve o gurultuyu bomba patladi sanan Amerikali kadincik tuvaletten yari ciplak firladi. Tabii Turkiye hakkinda duydugu haberler nedeniyle daha bir panikti ve tekrar ayni hizla ve o vaziyette obur tuvalete girdi. Sonra yine o vaziyette cikti ve tekrar eski tuvalete girdi ve ozur diledi ve ben cook guldum.

Ammaaa new York JF Kennedy havalaninda da ben ucaktaki dagitilan kartlara Ipek kizimin ev adresini yazarken hosteslerin hatirlatmalarina ragmen 1 Broad yazicagima romen rakkamiyla 1 yazdigim icin, o da Amerikada I harfi olarak gozukmesi nedeniyle pasoportumu elime verip beni geri dondurduler cikistaki pasaport kuyrugundan. Panik yapip anlamadim, onlar kacinci cadde diyor ben adresi gosteriyorum sonra tabii bir yandan da tepiniyorum beni kizimin erkek arkadasi bekliyor diye... Ama cook komiktim, Mike Brooks diye anons ettiler. Tabii cocuk adresi onaylamis veee New York a girdim.

Kizimin evi, konserleri
Kizimin ev duzeni pek guzel. Ipek perkusyon sanatcisi Justen Wolf ile Kubali besteci Tania Leon'un eserini seslendirdi ve hepsi kizimi da, beni de tebrik ettiler. Okulun dekani bizzat yanima geldi. Ipek'in basarili calismalarindan bahsetti. Diger konserde de Schubert'in dort el piyano eserini arkadasi Derin Oge ile birlikte seslendirdiler ve cook sevimliydiler. Ama kizim strees kubu. Daha sonra kucuk bir kokteyl oldu tebrikler fotograflar. Hocalari Paul Ostrovsky de cok memnun oldu. Aksam arkadaslariyla yemege gittik. Heryerde huzursuzluk... Gencligimde Suha ila yasadiklarim aklima geldi. Sevmedigimiz bir kisi oldumu ortalik karisirdi. Ah benim kucuk kizim... Orada ben bir darb'i mesel soyledim. Icinde at kelimesi geciyor. Ingilizcede at kelimesi "horse", uzatilarak soylenirse hayat kadinlari anlamina geliyormus. Tabii yine gulmeler benim tatli kizim kopurdu. Mike bunlari bana anlatti cocuk hakli. Ipek her yerde boyle olucak uzaklik degil sorun.

Boston ve Harvard
Yol gosteren uyduya bagli bilgisayarlari cok ilginc. Nerde oldugunu arabanin ve sonra gidecegi yolu sesle ve krokiyle anlatiyor. Evime donecegim diyorsun nerde olursan ol seni yonlendiriyor. Mike cok guzel gezdirdi, ben cocuklarima zorunlu turzim gorevlilerim diyorum. Canlarim benim... Harvard universitesi cook gecmislere goturdu beni, gordugum filmlereden cok anilar vardi. Sehrin icindeki binalar tabii yine kocaman ve George Washington at ustundeki heykeli ama cok ata binen bu adam sonradan basur olmasi nedeniyle binememis ve bu konu tarihte anlatilan bir olay olmus.

Sonra Boston'u cocuklara anlatmak icin Ana kaz hikayelerinin yazarinin bulundugu bolgeyi gezdik. Yazarin Ismi Mary Groose. Mike biz yillarca once Ingiltere'den yeni bir hayat kurmak icin geldik ve cok onun icinde caliskan olmak zorunlulugunu hissettik diyor ve hakli bir izah. Cok seviyoruz diyor tabii.

Cok komik, eski belediye binasinda herkez binanin fotografini cekiyor ben tuttum parti simgesi esek heykeliyle fotograf cektirdim. Mike bir amerikali ile gulunce, ki cok hakli bende kendime gulmeliydim, ...
Beacon Hill'de cok sirin bir restorantta Ipek bira isteyince yasi icin bu seferlik olsun dedi. Mike boyle konusmayin dedi ama sonra az da olsa bahsis verince iste... Bana cok benziyor. Suha'yi, babalarini boyla konularda cok uzmustum. Soonra parkta oturduk ve Ipek'in tercume etmesiyle cok guzel sohbet ettik. Ipek icin zor ama onu mutlu etmeye cabalayacagim diyor, hakli. Kizim benim uzaklik var. Allah kizlarimin kararlarinda yardimci olsun. Zor kararlar aldilar ve uyguladilar, simdi de Amerika'da kalma karari... Ipek Icin...

13 Haziran 2007

İSTANBUL BAROSU TOPKAPI SARAYI'NDA



İstanbul Barosu Kültür Sanat Komisyonu adına Yürütme Kurulu Üyesi Av. Yasemin
Eğinlioğlu
tarafından organize edilen Topkapı Sarayı Müzesi gezisi Müze Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın mihmandarlığıyla gerçekleşti.

9 Haziran Cumartesi günü düzenlenen geziye, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Muammer Aydın, Av. M. Nuri Karahan, Baro Meclis Başkanı Zeki Diren, Meclis Divan Üyesi Av. Süreyya Turan, Kültür Sanat Komisyonu Başkan Yrd. Av. Ümit Başer ve Yürütme Kurulu Üyeleri katıldı.

Prof. Dr. İlber Ortaylı Baro grubunu sarayın 'İç Bahçesi'nde karşıladı ve 'Saray Okulu Enderun'u kendi üslubuyla etraflıca anlattı. Topkapı Sarayı'nı çabalarıyla güzelleştiren ve Türk kültürünü dış dünyaya objektif ve cesur görüşleriyle tanıtan değerli bilim adamı İlber Ortaylı'ya Kültür Sanat Komisyonu Koordinatörü Av. Muammer Aydın tarafından İstanbul Barosu amblemli bir hediye sunuldu.

Daha sonra bir görevli refakatinde Harem içindeki 'Adalet Kulesi' özel olarak açıldı ve kuleden eski Topkapı Sarayı sınırları içindeki tarihi yapılar İstanbul Vali Yardımcısı ve aynı zamanda Topkapı Sarayı Müze Müdürü, hukukçu Nurullah Çakır tarafından anlatıldı.

Ardından 'Harem' ve 'Hazine' Halkla İlişkiler ve Protokol Sorumlusu Özgür Aytürk tarafından detaylı bir biçimde tanıtıldı.

Topkapı Sarayı ile ilgili anlatılanlar için geniş bilgi internetten 'İlber Ortaylı Milliyet Pazar Yazıları' olarak bulunabilir. Giriş ve rehberlik açısından katılımın sınırlı tutulduğu bu gezinin tekrarı için Kültür Sanat Komisyonu tarafından görüşmeler yapılmaktadır.

Gezinin unutulmayanları arasında 'Adalet Kulesi'nden ve diğer mekânlardan izlenen görkemli İstanbul görüntüleri, 'Harem', 'Hazine' bölümünden 'Kaşıkçı Elması', 'Hançer', 'Şah İsmail Tahtı' ve Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı'nın ve Müze Müdürlüğü yetkililerinin gezi sırasında baro avukatlarına gösterdiği ilgi ve saygı oldu.

Kendilerine İstanbul Barosu adına tekrar teşekkür ediyoruz.

Referans: İstanbul Barosu







05 Mayıs 2007

Hayatın fırtınalarında sarsılan ve sonra alabora olan gemimle ve iki küçük teknemle sığındığım liman, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Vakıflar

Yıl 1980, Balıkesir. Talebeyken sevdiğim ve okulumuz bitince evlendiğim Süha ile mutluyum. Sevilen ve Balıkesir'e hayırlı yatırımlar yapan Eğinlioğlu ailesinin geliniyim. Beş yaşında esmer güzeli 'kara kuzum' dediğim akıllı ve yetenekli bir kızım var. İsmi Petek. Tabii, eşimle yürütmeye çalıştığımız bir avukat yazıhanemiz var. Ama ben istediğim gibi avukatlık yapamıyorum. Küçük bir ilde eşle aynı yazıhanede avukatlık olmuyor. Kazancımız yeterli değil. Ailenin maddi desteği bana ağır geliyor. Ve ben, 1960 yıllarının Vakıflar Genel Müdürlüğü Baş Hukuk Müşaviri dayım Muammer Tapucu'dan, İstanbul Baş Müdürlüğü'nden emekli Babam Mehmet Çivi'den ve yine aynı yılların aile dostumuz İstanbul Vakıflar Baş Müdürü İhsan Erzi'den duyduğum ve yaşadığım 'Evkaf'a avukat olarak girmek istedim. Ve zor da olsa başardım.

Balıkesir Bölge Müdürlüğü'nün tek avukatı olarak bu bölgede on yıl çalıştım. Zaman geldi hukuk danışmanı oldum, çok önemli, riskli, yüksek meblağlı ihalelerde komisyon üyesi oldum ve daima gerçekleri yansıtan hukuki mütalaamı bildirdim. Müdürlüğü, geçici olarak vekaleten yürüttüm. Sorumluluklarımın bilincinde olup iddia ettiğim konuyu ispatlardım. Çünkü eleştiri bence kolaydır ve zaman kaybıdır. İnsanın kendini sorgulaması ve ne istediğini bilmesi hem kişisel hem mesleki anlamda geliştirir, dürüst ve güçlü kılar. Dava açılması taleplerini hukuken uygun değilse sonuna kadar direnir araştırarak hukuki gerekçelerle itirazımı Vakıflar Genel Müdürlüğü hatta Bakanlık düzeyine kadar sunardım. Ben Balıkesir Vakıflar Avukatı olarak çalışkanlığım ve doğruluğumla kurallarımı koymuş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden kabul görmüştüm. Siz böyle saf isteklerin savaşçısı olursanız, sizi kıskananlar kadar destekleyenleri de bulursunuz. Zaman geldi bölgelerin meşhur sarı kamyonetleri ile arazi keşiflerinden akşam karanlıklarında eve döndüm. Marmara Adası gibi deniz ulaşımlı yerlerden üç gün kalıp dönerdim. Balıkesir'de genelde kışın hava kirli ve sisliydi. Haftanın en az iki günü keşif veya duruşma olurdu. Çok karlı olduğu zaman bile dairenin arabasını görevli çıkartır körfeze giderdim. Görevimi yapardım ama daha açıkçası o kirli havadan çıkardım. Kırkbeş dakika sonra Havran Tepesinden Edremit Körfezi gözükür, deniz, parlak güneş ve ılık Ege havası beni karşılardı. Dosyalarım daima yanımda ve hepsi de incelenmiş ve ara kararları yerine getirilmiş olurdu. Oldukça şık ve zarif giyinir, yeri gelince keşiflerde pantolonla at arabalarına da binerdim. İnce topuklu ayyakabılarımla yere güçlü basarak yürürdüm, adliye personeli koridorlardaki topuk sesinden benim geldiğimi anlarlardı.

İlçelerin duruşma salonları ve baro odaları soba ile ısıtılırdı o tarihlerde. Gittiğiniz zaman herkes 'hoşgeldin' der ve sohbet başlardı. Çok soğuk havalarda bile duruşma ve keşiflere giderdim. Hava muhalefeti nedeniyle duruşmaya veya keşife gidemiyeceğim mazereti hiç bildirmedim.

Altınoluk'ta Rumlara ait arazi davaları... Kazdağları'nın güney yamaçlarında tarihi ve metruk evlerle dolu bir mekan ve zeytinlikler... Kışın mandalina bahçeleri, yazın böğürtlenler. Bu meyvaları ağacından yemek ne güzel olurdu! Köylerin kahvelerinde, yaşlı, çevreyi bilen bilirkişiler temin etmek veya dinlenmek için oturmak ne huzur vericiydi. Ege köylüsünün saygısı inanılmaz içten olurdu. Katıksız ayranları, yufkaları, dürümleri, gözlemeleri... İnsanların gezi turları ile görmek istediklerini ben mesleğim ve vakıflar sayesinde tam anlamıyla yaşıyordum. İşte Kazdağları’nın görkemli güzelliklerini insanlarının kültürlerini gördüm, sevdim ve öğrendim. Çamlıbel Köyü’nün yerel yemeklerini yemek, Küçükkuyu'nun zeytinyağı müzesini, Cunda Adası eski kilisesini, Ayvalık Şeytan Sofrası'nı görmek bir keşif veya duruşma sonrası olmuştu. Vakıflar’ın Güre Kaplıca İşletmeleri Ayvalık İşletme Müdürlükleri arazi davalarında hep yardımcı olacak elemanları görevlendirir ve gereğinde hakim heyetini misafir ederlerdi.

Bandırma Avşa Ada'sı... Adalara fırtınalı zamanlarda dahi gemiye bindim, gittim. Hatta bir keresinde gece Marmara Adası’nda kalıp ertesi gün tekneyle Avşa Adası’na arazi keşfine gitmiştik. Yine fırtına çıkınca hakim heyetini muhtar misafir etmiş, ben de Avşa eşrafından bir ailenin evinde misafir edilmiştim. Hava biraz düzelince sabaha karşı yola çıkmıştık. Nasıl olsa 'Yasemin hanım cesurdur' diye ben gelince gidilemeyecek keşif bile olsa yola çıkıyorlardı. Marmara Adası’ndaki yediğim balıkları unutamam. Ve bunları çoğunlukla sadece erkeklerin bulunduğu ortamlarda yaşıyordum. Köy kahveleri, köy lokantaları. Adliye personeli ve taraf avukatları. Bu havalarda ancak 'Vakıflar Avukatı Yasemin Hanım gelir' derlerdi. Bir insanın kendinden korkusu yoksa ve ne zaman, nerede olacağını bilirse sorun olmuyor. Ama meslek önemli. Siz çalışınca karşı tarafta çalışkan olmak zorunda kalıyor. Hakimler zamanla benim davranışlarıma alışırlardı, çünkü o ince çizgiyi, saygı sınırını ayarlardım yani kuralların içinde kendi kurallarımı öğretirdim. Ben, hukuk ve yaşamın sanatını aynı anda yaşadım. Ve yaşadıklarımı aileme ve piyanomla müziğime aktardım. Piyano resitalleri verdim ve iyi bir vakıf avukatı oldum.

İkinci güzel, 'ak kuzum' dediğim kızımı da hamileliğimi bu yollarda böyle yaşayarak 1983 yılında dünyaya getirdim. İsmini İpek koyduk. O da ablası gibi yetenekli ve zeki bir çocuktu. İşte ben vakıfları bunun için seviyorum. Bana ailemin mutluluğunu sağladı, maddi olarak geçim fırtınası tehlikesinden kurtardı, bana mesleğimi yaşattı ve vakıflar gibi bir derya konuda kariyer sağladı. Zamanın Genel Müdürü Galip Yiğitgüden, Balıkesir'de Müdürlüğe vekaleten baktığım dönemde, çalışmalarım nedeniyle 'Balıkesir Vakıflar Bölgesi yürüyor' dediğini ve daha sonraki Genel Müdürümüz Şener Macun'un, çocukluğumdan itibaren aldığım ve resitallerle daima yaşattığım klasik piyano eğıtimimi geliştirmek amaçlı Salzburg Mozarteum Müzik akademisine gidiş için verilecek senelik resmi izni desteklemesini de ayrıca unutamam.

Anlattığım gibi diğer devlet kurumlarına nazaran daha değişik kuralları olan ama o ölçüde de bağımsız davaları olan bu kurumda zor ama o ölçüde keyifli bir avukatlık dönemi yaşadım. Arazi davalarının dışında yeni kurulu vakıflara dair davalarda daha çok Edremit yöresindeydi. Gerek vakıf mensupları gerek vakıfları temsil eden meslektaşlarım son derece değerli ve kültürlü, zengin insanlardı ve yörelerine faydalı oluyorlardı. Badireli davalarla ve insanlarla karşılaşmıyor değildim. Ancak çalışkanlığım, akıllı iyi niyetim ve doğruluğum beni koruyordu. Ben akılla duygularımı harman etmiştim. Enerjimi hakedilen yerde ve insan için harcıyordum. Ve bu değerlendirmenin ölçüsü sağduyum, bilgi ve yaşam deneyimimdi. Hayatta rol yapmadan aslımı yaşayacak kadar korkusuz yaşamış, bu nedenle bedeli olan ama bir o kadarda zengin iç dünyası kazanmış bir insandım. Hassasiyetim de, bu kadar yorucu tempoya rağmen duygularımda kirlilik olmaması ve hala temiz duygularla sevebilme yeteneğimin olmasından kaynaklanıyordu. Meslektaşlarımızla veya hakimlerle tartışmalı, tansiyonun yükseldiği davalarımız oluyor ama duruşma bittikten sonra arkadaş olabiliyorduk. Mesleğimin saygı duyduğum bir tarafıda bu zaten. Zamanı programlamak benim hayat disiplinim olduğu için avukatlık mesleği ölçüsünde mesai saatlerine uydum. Biz masa başı çalışanı değildik ve zamanımızın çoğu adliye ve arazilerde geçiyordu.

Yıl 1990. Çocuklarımın başarıları neticesinde eğitimlerini devam ettirmek ve benim doğduğum yetiştiğim yer olan vakıflar şehri İstanbul'umu özlemem nedeniyle eşimle karar vererek, tayinimi istedim ve İstanbul'uma, Beşiktaş'ta deniz görür, şirin bir evi kiralayarak yerleştik. Süha Pamukbank Genel Müdürlüğü Hukuk Bölümü Müdürü oldu. Ben de çok mutlu olarak İstanbul Vakıflar Bölgesi'nde Muhakemat Müdürlüğü'nde göreve başladım. Babam tarafından üç kuşak İstanbul'lu olmam, altı yaşından itibaren piyano dahil tüm eğitimimin İstanbul'da geçmesi nedeniyle başka türlü özlediğim bu şehir, vakıflarla yeniden ancak böylesine güzel yaşanırdı.

Vakıflar, acılarıma melhem oldu, sevinçlerime ışık tuttu. Özlediğim bu şehrin adliyelerine giderken dosyalarımı bilerek ve daima yanımda taşıyarak gittim. Her duruşma sonrası, mesela adaysa eski bir türk veya ermeni veya rum evini gezerdim. Sarıyer boğaz tepeleri, Şile sahili, Bakırköy sahili, Sultanahmet, Adalar, doğduğum yer Fatih, camileri ve medreseleri, Haliç kıyıları... Her duruşma veye keşif sonrası güzelliklerini içime çekerek dolaştığım yerler. Zaman zaman sağlık kontrollarımı yaptırdığım Vakıf Gureba Hastahanesi. Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı'nın büyülü ve gizemli atmosferi daha nasıl anlatılır bilemem?

Ve değerli birikimli hakim ve heyetleriyle o kalabalıklarda keşifler yapmış ve zaman zaman birbirimiz kaybetmiş uzun arayışlardan sonra ortak bir noktada buluşmuştuk. Çok güzeldi mesleğimi ve vakıfları yaşamak. Ve Balıkesir resitallerime İstanbul Barosu’nda ve Kıbrıs'ta verdiğim resitaller eklendi.

Yıl 1994. Yirmibeş yıllık hayat arkadaşım eşimi, çocuklarımın babasını kalp krizinden kaybettik. Artık yalnız savaşçıydım. Hayat fırtınasında gemim alabora olmuş ve iki küçük teknemle deniz ortasında kalakalmştım. Çocuklarımı, kimseye boyun eğdirmeden, çalışacağım ve oturabileceğim yeri temin edecek tek seçeneğim vardı. Vakıflar Genel Müdürlüğü. İşime devam ettim ve eşimin kaybı nedeniyle zaten hakkım olan lojmana geçtim. Ortaköy'de 7 yıl oturdum.

Darbeler insanda hayata inadına sarılma ve meydan okuma oluşturuyor. Bir filozofun dediği 'Mesele hakikatin ne olduğu değil, ne kadar hakikati taşıyabildiğimizdir'. Çocuklarım için, daha güçlü olmam gerekiyordu. Yine resitallerime devam ettim çünkü benim ruh desteğimdi. Kendimi ifade ettiğim yerdi piyano başında olmak. Alkışlayan insanların gözünde sahneden bakınca sevgi vardı. Hırslar kinler siliniyordu. Ben, yine ben olmalıydım. Gerçekleri göğüslemeliydim. Hayat sahnesinden geri çekilmemeliydim, yaşadıklarım beni daha üretken yapmıştı ve 1997 yılında AKM’de Vakıf Haftası’nda, klasik batı müziği çalmama rağmen vakıflar için türk sanat müziğini kendime göre yorumlayarak ve yılların birikimini doğaçlama yaparak piyano resitali verdim. Çok beğenildi. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından vakıflara sanatsal katkılarımdan dolayı plaket aldım. 2001 yılında kızım İpek ile birlikte Vakıf Haftası’nda piyano çalarak vakıflarda bir ilki daha gerçekleştirdik. Ve yine onurla gösterdiğim bir plaket daha aldım.

Vakıfların diğer yönlerini de başarılı çocuklarım nedeniyle yaşadım. Büyük kızım Petek İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne birincilikle girdi ve İ.T.Ü. Vakfından burs kazandı. Dört yıl. Daha sonra Almanya Hamburg-Harburg Teknik Üniversitesi’ne master için hak kazandı. Çanakkale Seramik İbrahim Bodur Vakfı desteğiyle yurt dışına çıkışını yaptı ve sonra kendi çalışarak master programını tamamladı. Şimdi İstanbul'da evli ve hayırlısı ile bebek bekliyor. Eşi de kendi gibi bilgisayar mühendisi. Küçük kızım İpek Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı Piyano bölümünde okurken Avusturya Liseliler Vakfı desteğiyle Salzburg Mozarteum Akademisi yaz eğitimine katıldı. Sonra Mimar Sinan Üniversitesi'ni başarı ile bitirdi. New York Üniversitesi Purchase Koleji'ne master için kabul edildi. Başarılı notları nedeniyle ilk yıl, Çanakkale Seramik İbrahim Bodur Vakfından, ikinci sene de Suna İnan Kıraç Vakfından burs aldı. Şimdi başarılı performansı nedeniyle üçüncü yıl için New York Üniversitesi’nden burs alıyor ve asistan olarak çalışıyor. Gençlerimiz, üniversitelerimizde eğitimlerini tamamlayarak ulusumuza ait kültürler ve bilgiler ışığında yabancı ülkelerde de gördükleri ilave eğitimlerle ülkemize daha faydalı birikimlerle ve güçlenerek döndükleri kanaatindeyim. Ama hiçbirşey kolay olmadı anlatıldığı gibi. Sanat hayatım, yirmi yılı vakıflarda geçen otuzüç yıllık avukatlığım ve pek sevgili evlatlarım benim yaşamım için önemli ve son derece değerli örneklerdir.

Yıl 2000 emeklilik ve şimdi 2007. Yine o söz, savaşçının amacında saflık varsa oluyor işte herşey... Ama kader başka...

Elliyedi yıllık hayatımın onyedi yılını geçirdiğim Balıkesir ve sahil ilçelerinin ıssızlığını ve asıl sahiplerini görmek için kışın gideceksin. Canım İstanbul'umun asıl güzelliklerini yaşamak için tarihini bileceksin! İşte avukatlığım ve vakıflar, buna sebep oldu. Ne içten misafirlikler yaşadım ne hayatlar dinledım.. Ne davalar yaşadım! Ruhum apaçıktı ve konuştuğum insanlar da kendiliklerinden bana açılırlardı. İşte bu yazılarımı talebeliğimin geçtiği, annemden kalan ve aldığım emekli ikramiyemle tadilatını yaptırdığım Yeşilköy'deki evimden yazıyorum.

İyi ki vakıflar avukatlığı yaptım ve Vakıflar’dan emekli oldum, onur duyuyorum. Farklıyım. Vakıflar konusunda kariyer sahibiyim. Vakıflar Genel Müdürlüğü bir ekoldur. Çok şey öğrendim. Mesleğimi istediğim gibi yapabildim. Çok kıymetli, zorlu vakıf davalarına da başarılı imzalar attım. Ama avukatlıktan emekli olmadım.
Çocularım ve sanatım benim hayatım. Zaten hukuk bir yaşam sanatıdır. Evkaf'ta yaşadıklarımı duyurmayı, anlatmayı öyle çok istiyordum ki!!! Limanım, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ve vakıflara müteşekkirim. Benim ve ailemin değerlerini korumak için bana sığınak oldu. Kendimi bir kere daha, bu kez anılarımla yazarak ifade edebildiğim için çok mutluyum.

Vakıf çalışanlarına ve emeklilerine, yaşam sevincini kaybetmemeleri dileğiyle...

09 Nisan 2007

İstanbul Barosu 129. yılını kutluyor!










Etkinliklerin sabah bölümüne Trio konseriyle başlandı. Piyanoda Av. Yasemin Eğinlioğlu, gitarda Av. Kerim Altınok, mandolinde Av. Selim Altınok verdikleri mini konsere "Hatırla Sevgilim" şarkısıyla başladılar. Trio, daha sonra balkanlardan esintiler sundu. Av. Yasemin Eğinlioğlu'nun piyano ile seslendirdiği valsten sonra Mozart'ın Türk Marşı piyano-mandolin atışması biçiminde yorumlandı.



Referans: http://istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=2647
Referans: http://istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=2&ID=2671

Çocukluğumun oyun bahçesi Bor... Nam'ı diğer Yeşil Bor



Orta Anadolu'nun şirin bir ilçesi. Niğde'nin kazası. ‘Geçti Bor'un pazarı, sür eşşeğini Niğde'ye’ gibi deyişlerin kaynağı Anadolu'muzun yeşilliği ve üzüm bağları ile nam salmış, anneciğimin doğduğu yer Bor...

1950-60’lı yıllarının, çocuk özgürlüğümün tadına vardığım oyun bahçem... Annem beni yazları adeta çayıra salardı Bor'da. Çünkü İstanbul'da baş edemezdi yaramazlıklarımla. Ağabeylerimin bisikletlerini kaçırır o kocaman erkek bisikletlerine, bacaklarım pedale yetişmediğinden yandan yandan biner Fatih'in Halıcılar yokuşundan aşşağı hızla inerdim. Mahalle aralarında ‘hırsız polis’ oyunu oynar, tabii hep hırsız olur bulunmazdım, arayanları çıldırtırdım. Tombikte kazanır, yakartopta ortada olurdum hep ve vuramazlardı beni. Topaç çevirirdim ama onda başarılı değidim. Bu oyunları erkek çocuklarıyla oynar, başarısız, korkak olanları pataklardım. Kızların da cız cız herşeye ağlayanları sevmezdim. Kız oyunlarından seksek ve ip atlamada da son derece başarılı idim. Bir de misket oyununa bayılırdım. Renkli renkli cam yuvarlaklar benim için renk festivaliydi. Dışarda maharetle çukurlara sokmak ve yeni misket kazanmak evde de halı üzerine dizdiğimiz misketleri vurarak Barış ağabeyimi yenmek... Bu ağabeyim benim oyun arkadaşım, kardeşimdi, canımdı, ama kavga sırasında onun üzerinede çaydanlık fırlattığım da olmuştu. Hasılı, beni dövmeye kalkanları da bir güzel ben benzetirdim. Bisiklet ve misket hala benim özel oyuncaklarımdır.

Bazı yönleri çok farklı olan babam bisikletle beni arkasına alır Fatih'ten Sarıyer'e giderdik. Ama büyük bir yokuştan aşşağı inişimizi hatırlıyorum. Bu yokuş Maslak olamaz. O zaman Barboros Bulvar'ı olmalı sonrasını da sahilden gidiyorduk. Maslak civarındaki tepeler o sıralar yol değil çilek tarlaları idi.

Fatih'te kıvırcık salata bahçeleri vardı ve Zotiri ve Hristo adlı rumlar sahipleri idi. Küçük dereler akardı bu tarlalar içinden. Fatih orta halli İstanbul'luların oturduğu yerdi.

Kadişon... Eşşeğimiz...


Bu İstanbul'dan sonra Bor tabiii benim çayıra salınmam gibiydi hakikaten. Yani piyano eğitimi alan bir İstanbul kızı değil tam bir sokak oyun çocuğuydum. Dedim ya kabına sığamıyan enerjim vardı. Ağaç tepelerinden, eşşek sırtlarından inmezdim. O zaman ünlü olan bir fransız romanındaki eşşeğin ismi Kadişon idi ve onun ismini eşşeğimize koymuştuk Barış ağabeyimle... Dik kulaklı ve çok güçlü, hızlı koşan bir erkek eşşekti. Bağa giderken bazen dedem beni önüne oturturdu bazen de annem. En arkaya da Barış ağabeyim binerdi. Tabii semerler yüksek olurdu ve üstüne bindiğin anda dört nala koşmaya başlardı bizim eşşek ve bazen üçümüz birden düşerdik. Bazen de dişi eşşeğin pisliğini koklamak için eğilir sadece ben aşağı kayardım. Eğilip kokladığı şeyi içine sindirmek için kafasını sonra yukarıya diker ve sırıtır gibi dudaklarını gökyüzüne çevirirdi. Tanrım ne eğlenceli günlerdi. Bir de hızlandırmak için semerdeki sırtına denk gelen deliğe sopayı sokar Anadolu deyişiyle eşşeği ‘düzlerdik’ ve deli gibi koşardı. Tabii gaddarlık... Çocukluk işte... Annem Kadişon'a binmek için evlerin önünde bulunan bir nevi park yeri olan özel, eşşeklere binme taşına çıkardı ve tam binecekken bizim eşşek gidiverirdi, tabii annem yerde... Fakat tecrübeliydi bir kere olmuştu. Eşşekleri olanlar arabası olanlar gibi idi o tarihlerde... Ve eşşeğimizin ahırı evimizin alt katındaydı. Bir keresindede babamla eşşeğe binip bağa gitmiştik. Ve babam eşşeği yanlış bağladığı için kaçmıştı. Tabii komşu bağlardaki eşşeklerin peşine gitmişti, yakalamaya çalışmamızı babamın elleri arkada bağlı koşuşunu unutamam. Sevimli anları da vardı babamın...

Öyle dokunulmamış haliyle yaşadım ki Anadolu'yu!..

Yalnız konuşma dilime daima dikkat ederdim. Lehçe yönünden babamın İstanbul Türkçesini çok iyi konuşması nedeniyle hepimiz güzel türkçe konuşurduk. Babam için önemliydi ve ben Hukuk Fakültesine girdiğimde kelime haznem çok genişti. Ve aldığım eğitimimle birlikte konuşma ve yazmam alabildiğine gelişti. Gerek sosyal yaşantımda, gerek mesleğimde çok faydasını gördüm. Toplum içinde rahat ve güzel konuşma yeteneğim sayesinde daima kabul gördüm.

Annem İstanbulda çok güzel giyinirdi. Hele o dönemin şapkalarını kendine çok güzel yakıştırırdı. Bor'a gittiğimizde yine güzel giyinir, bana da çok güzel empirme kumaştan elbiseler dikerdi ama kendi Bor’da biraz Anadolu tarzına uyardı. Güzel Behice derlerdi anneme.

Yazmaları bağlayışları ne güzeldir Anadolun kadınının... Halı dokumaları, yaşamlarının yalnızlıklarını ilmeklerle yarattıkları desenlerle anlatan nasırlı eller... Annem bunları yaşamamak için bilmediği, tanımadığı babamla, İstanbul'lu subay ile evlenmişti. Çocuklarını Anadolu'da yetiştirmek istememişti. Okumayı çok istemiş ama annemi okutmamışlardı. Kız Sanat Okuluna, babam Antalya Elmalı Jandarma komutanıyken gitmiş. Ama kader nelerle karşılaştırmıştı annemi sonraları!
Dedem apdest alırken suyunu dökmem, akşam ezanlarını ve dedemin o saatlerde elinde bohça şeklinde bağladığı ve pazardan aldığı salatalık ve acurlarını koyduğu, sadeca bu iş için kullandığı mendilini koşarak almayı ve Bor'un yaz günü bile soğuyan o akşamlarını özlüyorum. Kara iklimi. Gündüz gece sıcaklığı arasında çok fazla derece farkı. Tabi o nedenle ellerim, ayaklarım dere suları içinde oynamaktan çatlar, kurbağa yavrularını yani o yöre deyişiyle çömçe balıklarını yakalamaktan siğil olur ve eşşek arısı yuvalarını dağıtmaktan bazen arı sokardı, sapanla kuş vurmaya çalışmaktan düşmeye bağlı ezikler olurdu. Ezilmelere soğuk su, arı sokmasına karşı çamur, ellerin soğuktan çatlamasınada vazelin sürerdik.


Doğal olarak oyun arkadaşlarım erkek çocukları idi. Akşamları erkenden, savaştan çıkmış gibi yatardım. Elektrik olmadığı için erken yatılırdı. Ama çeşitli renkteki cam gaz lambaları ile oturmak benim pek hoşuma giderdi. Diyorum ya, Bor benim için, içinde bahçesi olan kocaman doğal bir lunaparktı. Herşey vardı. Bazen akşamları balkon veya ev önlerinde yarı ot kokusu, yarı ahırın kokusu ve cırcır böceklerinin sesi ile mahalleli oturur konuşup yün eğirirlerdi. Tuvaletlerde bahçeden önce olan sahanlık denilen bir toprak alanın ucunda yani dışardaydı. Onun için geceleri tuvalete çıkmamaya gayret ederdim. Ama yine de korkmadan gittiğimi kendi başıma hatırlıyorum. Evlere kocaman kale kapısı gibi kapılardan bu sahanlığa girilirdi. Kapılar kilitlenmez arkadan tahta destek verilirdi. Gündüzleride o destek konmazdı. Kapı açıldığı zaman çan çalardı. Her evin çan sesi farklı idi. Ben komşu olarak gittiğimiz ev sahiplerini delirtirdim. Çan seslerini dinlemek için kapıları açar açar kapardım. İstanbul'da da gittiğimiz annemin bir ahbabının kıymetli kuşunu kafesten kaçırmıştım. Anneme söyledim mi bilmiyorum, ama bir şekilde annemin alelacele benimle birlikte kalktığını hatırlıyorum.

Bir de Barış ağabeyimin değirmene su döndüren su arkına düştüğünü ve mahallenin gençlerinin bu tehlikeli yerden onu çıkardığını hatırlıyorum. Bir de annemin anneannesi sanırım çok cesurmuş. Bağ evlerinde gece yanında silahı ile yalnız kalabilirmiş. O tarihlerde Anadolu'da eşkiyalar varken. Beni ona benzetirlerdi. Annem de çok korkusuzdu. Babam korkaktı. Ve maalesef insanları arkasından vururdu. Ağabeylerim Saint Benoit'te okurken okulu kırıp maça gittiklerinde onları alıp konuşmak yerine okula gider haber verirdi. İnsanlarla yüz yüze tartışmak yerine, herhangi bir konuda onları şikayet ederdi. Askerlikten ayırma sebeplerinden birisi de bu huyu idi. Tüm değerlerini aşırı şüphe ve insanlara güvensizlik ve benzer nedenlerle heba etti.

Bor'un suları Erciyes dağından gelen Okçu suyu ile Betteş suyu idi. Betteş suyu kireçli olup el yıkamak ve bulaşık için kullanılırdı. Evlerde su yoktu. Okçu suyu için sabahın erken saatlerinde sıra başlar ve güğümlerden oluşan bir kuyruk oluşurdu. Çünkü bu su kireçsiz idi, yemekte ve banyo yapmak için kullanılırdı. Ve herkez güğümünü bilir ve sırası gelince suyunu doldururdu. Çeşme başı sohbetleri şakalaşmalar... Bayılırdım Anadolumuzun adetlerine kültürüne ve çocuk aklımla herşeyini görmek öğrenmek isterdim. Odalardaki banyolar tek kişilikti, oturak denilen tabureye oturulurdu ve gaz lambası ile aydınlatırdı. Böyle banyosu olan evler ağa evleriydi, lüks sayılıyordu. Sobalarımız maşınga ve kurbağa sobalardı. Bazen Eylül ayında kaldığımızda yakardık.

Annem beni bluğ çağıma kadar hep severek büyüttü. Kumral uzun saçlarımı çok severdi. Bluğ çağından sonraki gelişimimi kabullenemedi. Hem benle övündü, hem de payalaşamazdı beni sevdiklerimle, eşimle. Çok sonraları anladım. Anadolu'da kız çocuklarına ‘kan ayaklı’ derlerdi. Adet görmelerinden sonra çocukluk biter ve evdeki yeri ikinci sınıf olurdu. Ve annem onu gördüğü için bana o muamaleyi yapmak istedi. Aynı zamanda okumamı istedi. Anneciğim hep çelişkiler yaşadı. Tabi ben dinlemedim. Gelişimimi en doğal halimle sürdürdüm, tabii okudum. Ama bilemedi, beni anlayamadı, onu çok ezmeye çalışmışlardı.

Yine neyse kocaman odalarda yataklarımız yorganlarımızı sabah kaldırır duvardaki kapaksız girintilere koyardık. O kocaman odalar bahçelere bakardı. Ceviz ağaçları dut ağaçları yemyeşil... Derelerin şırıltısı... Annem bahçede keyif yapıp uymayı pek severdi ve ceviz ağacı yapraklarını yanında bulundururdu hep, o zaman sinekler gelmezdi. Kahvaltılarda taze nane çayları dürümler, tereyağ ve küp peynirleri, ne güzeldi, ne hastı... Dedem yemeklerde hiç konuşmazdı. Bir keresinde kedi yorganları üstümüze düşürmüştü, hiiç kıpırdamadı. Son derece soğukkanlıydı. Bana bir kere bağırmıştı: ‘annee annee ne istiyon ma’ Orta anadolu ağzıyla... Bir de annemlerin yardımcıları vardı, ismi Ahraz... Daha doğrusu sağır ve dilsizlere verilen bir addı. Kadıncağız karpuzu çok severdi. Bir yaz günü yiyeceği karpuzu iyice tuzlamıştım. Ağzına atıp dilsiz olduğu için bağırtısını unutamam. Ama bizleri çok severdi.

Üzüm bağlarımız ve Yayla ilçesi Bor...

Bağlarını, Bor'un üzümlerini, tadını unutmak mümkün mü? Karpuzları soğutmak için sepetlere koyarak sarkıttığımız su kuyuları... Tulumbaları, yemekleri veya kahvaltılıkları koyduğumuz zemini toprak mutfaklardaki tel dolapları.

Ağaçlara çıkardım. Ama ceviz ağacı kaygan diye çıkamaz, cevizleri oyarak yemek için pütürlü dut ağacına çıplak ayakla belimde kocaman bir ekmek bıçağı ile çıkar, ordan ceviz ağacına geçerdim. Dedem gördüğünde küçük dilini yutacaktı, anneme beni şikayet etmişti. Dedecik... Ama dinleyen kim? Bağdaki, annemin hazırlayıp eşşeğimizin semerine heybeyle asıp getirdiği yemekleri, güğümlerdeki Okçu suları ile yaptığı ayranları içmek, tandırda hazırlanan kelleleri yemek, bağ aralarında saklambaç oynamak en keyifli anlarımdı. Ve topladığım dutları, üzümleri bağ önünden geçen köylülere satmak. Ayağımda o zaman sadece İstanbul'da satılan tokyo terlikler... ‘Ne olur benden alın Istanbul’dan yeni geldim’ diyerek, adeta yalvararak zorla satardım. Benim için oyundu tabi. O eski topraklı Anadolu yolları...

Bağ bozumu bayramı sanırım Eylül ayı sonlarında oluyor. Aynı zamanda genç kız ve erkekler birbirlerini beğeniyorlardı. Annem beni bu bayrama götürmek gafletinde bulundu. Onüç veye ondört yaşındaydım. Tabii ben bir tomar erkek çocuğunu peşime takmıştım, eve kadar gelmişlerdi üstelik peşimizden... Annem baş edemezdi benimle... Buna benzer bir olayı da Ayvalık'ta Vakıf Kampın'da çadırda kalırken yaşamıştık. Beni gece eğlencesine göndermemişti. Çadırın altını keserek kaçıp sahilde ateş yakılan o eğlencelere katılmıştım.

Çocukluk platonik sevdalarımı Bor’da yaşadım. ‘Istanbul kızı’ o zamanlar önemli bir farktı Anadolu insanı için...

Bir de Köşk denilen bir doğal havuz vardı, suyu Erciyes dağlarından geliyor müthiş soğuk ve temizdi. O göle gider yüzerdim. Adana halkı yazın çok sıcak olduğu için o tarihlerde yaylaya çıkarlardı. Bu yerde Bor olurdu ve Adana'lı kızlar o tarihlerde Bor’a göre açık giyinen ve serbest olarak kabul edilen bir kesimdi. Ağabeylerim gelince onlarla arkadaşlık ederlerdi. Ve işte yüzmeye onlarla giderdim. Büyük ağabeyimin ruhsal sıkıntıları ve babamın kavga çıkarma korkusu olmadan geçen yazlarım... Babam annemi gönderir, olmadık kadın ilişkileri yaşardı. Zaten doksan yaşında yaptığı yanlış bir evlilikle bedelini ödüyor şimdi...

Çocukluğumu anlatırken çocuklarımı düşündüm. Onların mutluluğu için dua ederken maddi anlamda uzakta oluyorlar. Küçük kızımın New York’ta kalma ihtimali, büyük kızımın bebesi olup yuvasında olması, ama manen sevgimiz daha da güçleniyor. Akkuzum benim huylarımı daha çok almış. Ablası, kıvırcık kara kuzu tam bir büyük evlat... Allah bahtlarını açık, benden kalan manevi ve maddi herşey onlara hayır etsin..

Çocukluğumun oyun bahçesi yaz mutluluğum Bor. Sonraları gittim. Tabii her doğal güzelliği olan ilçeler gibi o da betona yenilmişti. Ama ben eski halini biliyordum ve unutmamıştım. Alabildiğine yaşamıştım ya...

20 Şubat 2007

İstanbul Barosu Kültür-Sanat Komisyonuna hitaben yazılmış, toplantılarımıza ait kendim hakkında bir değerlendirme

Belki bilmiyorsunuz ben onyedi yıl Balıkesir ve zaman zaman Çanakkale'de eşimle serbest avukat olarak sonrada Vakıflar Avukatı olarak çalıştım. Çanakkale Bld. Başkanı İsmail Özay'ı ve bazı avukatları bir şekilde tanırım. Şu anda hatırlamıyorum. Zamanı gelince hatırlatırsanız görüşürüz. Seyahatler içinde Kürşat Bey, bu hafta içinde sizi bilgilendirecek.
Gördüğünüz gibi enerjimi akıllı harcıyorum. Kendime ve piyanoma vakit kalıyor. Şu var ki toplumumuzun bazı değerleri anlamaması ve desteklememesi nedeniyle kendi özelliğimizi korumak ve meydana çıkarmak için maalesef bazen bürokratik işleride bizzat takip etmek durumundayız. Ve bu kendine ve başkasına güvensizlik değil başarılı deneyimler nedeniyle kazanılmış bir stratejidir. Zeki insanda şüphe vardır ki yaratıcı olabilsin ve kendini korusun. Çünkü ben aynı zamanda çekici bir kadındım ve kendimden memnundum. Ama kişiliğim ve kariyerim onun önündeydi daima... Şimdi de kendimin ve zamanımın farkındayım ve hala kendimden memnunum. Ve nerede çıkış yapacağımı iyi tayin ederim. Her yerde kuralların içine kendi kurallarımı koymam nedeniyle pek tabii insanlar beni kavrayamıyor. Zaman zaman üzülmeme rağmen keyif de almıyor değilim hani....
Sanat hayatım, yirmi yılı devlette geçen otuzüç yıllık avukatlığım ve pek sevgili evlatlarım bu davranışlarım için önemli ve son derece değerli örneklerdir. Ve hiçbir zaman her insana doğam gereği aynı davranamam. Hak edene enerjimi harcarım. Ve bu değerlendirmenin ölçüsüde sağduyum, bilgi ve yaşam deneyimimdir. Hayatta rol yapmadan aslımı yaşıyacak kadar cesur yaşamış bu nedenle bedeli olan ama bir o kadar da zengin iç dünyası kazanmış bir insanım. Akıllı iyi niyet diyorum ben davranışlarım için. Pek tabii de hasımlarım oluyor. Hassasiyetimde, bu kadar yorucu tempoya rağmen duygularımda kirlilik olmaması ve hala temiz duygularla sevebilme yeteneğimin olmasından kaynaklanıyor. Bunlar da beni son derece mutlu ediyor daima güzel insan bulabiliyorum ve iki kızımında ve onları sevenlerinde sevgilerini çok güzel yaşıyorum. İradesi güçlü, idare'i maslahatçı olmayan daima beni destekleyen dost ve insanlarım olmuştur ve olacaktır. Benim isteklerimi anlamak için o insanın belli potansiyeli ve bilgi gücü olması gereklidir. Çok az olan güçsüz anlarımda da tanrı beni korumuştur.
Ben başkalarıyla yarışmam. Kulvarımda tek koşuyor ve kendimle yarışıyorum. Hırs, kin, nefret ve kıskançlık olmadan. Mücevherlerim hukuk ve piyano... Evlatlarım aynam, çok şükür.... ve tek mutluluğum ...
Bir anda içimden bunları size yazmak geldi. Bazı görüş farklılıklarımız nedeniyle. Teşekkür ederim fikirlerime gösterdiğiniz saygıya. Kendimi ifade etmem gereken ve uslübumu kısmen de olsa kavrayacak insanlara vakit ayırırım. Sizin vaktinizi almadım umarım ama beni dinlemenizde yarar var buna emin olun. Zaman içinde birbirimize karşılıklı saygımızın artması dileğiyle.
İyi çalışmalar,
Av. Yasemin Eğinlioğlu

19 Şubat 2007

La P'tite Ferme Restaurant... Ve 14 şubat sevgililer günü ve dönüyorum...

Nihayet bir Fransız lokantasında üzeri soslu salyongozu aperatif şaraplarıyla birlikte yedim. Güzeldi... Sooona kanguru bifteği yedim. Sosuyla birlikte sade ve yumuşak tadı vardı. Ve Fransız şarapları... Aperatif tatlı şaraplarını daha çok sevdim. Elmalı tatlı börek üzeri dondurma ve likor içindeki dondurma da pek hoşuma gitti. Çocuklarıma sevdikleri ile mutluluklar diliyorum... Bu 14 şubat gününde... ve herzaman... Midemi dinlendirmeliyim.

Bayağı sıkıntılı oluyorum bazen.... Kızım kıvırcık ile kısa bir tren yolculuğundan sonra Chartreuse likör fabrikasına gittik. Bulunduğu yer Voiron. Grenoble yarım saat mesefede. Keşişler tarafından Alp dağlarından yüzotuz çeşit bitkiden elde edilerek yapılan bu likörler enfes... Franbuazlı, cevizli likörlerden tattık. Likörlü çikolataları ve şekerleri enfesti... 17. yy dan beri aynı titizlikle keşişler tarafından fıçılarda dinlendirilerek yapılan bu likörler aynı yerde satışada sunulmakta... ve baybay Grenoble... Kızımla olmak, onun verdiği güzel haber ve Fransa'nın bu küçük şehrini yaşamak bana evlatlarımdan sevgililer günü hediyesi oldu.

14 Şubat 2007

Mont Blanc dağı etekleri ve Fransa - İsviçre sınırına yakın Annecy şehri ve 11 Şubat dönüş yolu gözüktü.......

Kızımın odasından dağ gözüküyor ve sabah bazen bulutlara sarılıyor bazen de güneşe yaslanıp beni uyandırıyor, tabii bu arada kıvırcık güzel beni didikliyor. Çocuklarımın hem sevgileri, hem kum torbalarıyım. Büyük dozajını arttırır bazen. Ama o kadar değerli sevgileri güzellikleri, başarıları ve bana yaşattırdıkları varkii onları anlıyorum ve hak veriyorum. Bazen küsüyorum ama kendi kendime azıcıkkkkk işte.. Hemen anlarlar zaten.. Küsmeyi hiç çocuklarıma yaşatmadım. Annem günlerce küserdi ve kinciydi. Ve ne zor olurdu konuşmasını sağlamak. Hele evlendikten sonra ben küs olduğunu unutup telefon açardım kapatıverirdi, kalakalırdım içimden birşey akardı sevgisizlik acısı yıllar sonra mideden çıkan rahatsızlığımın temel taşları. Istanbul'a gelirdim, eve de almadığı olurdu..... Oda acısını sevgisizliğini böyle çıkardı... Ne yapsın sevmeyi ve sevilmeyi bilmiyorum derdi... Yine eeee neyseeeee...

Dün Annecy'ye gittik. Trenle hayal ettiğim gibi, hep isterdim. Trene binmeden önce İsviçre şarap tanıtımı vardı garda ve tattım hoş bir tadı vardı. Yol iki saat sürdü, çoook güzeldi.... Kayak mevsimi olduğu için tüm fransızlar dağlara kaymak için gidiyorlardı. Sevimli bakımlı çocuklar etrafta... Petek dağ, kış sporları kayaktan ziyade yaz sporlarını seviyor ve yapıyor.. Çocuklarımdan o kadar çok şey öğreniyorumki... Öyle zenginler ki... Yaani bana yeni düşünceler veriyorlar, yorsalar bile. Bu ara İpek güzeli NewYork'a ısınıyor bayaaağaaa. Neyseeeee Annecy ve Fransa'nın en büyük gölü pek hoştu, şatolar arasından nehir yolunu takip ederek bulduk gölü sormadan kendi başıma bulucağım derken kıvırcık kızımın lüle saçları dikilsede havalara sonra yine sakinleştiler... Göl ve çevresi park ve karlı dağlarla çevrili, tertemiz suyu kuğuları olan çoook iç açıcı bir yerdi. Etrafında nehir üzerinde minik köprü ve şatocuklarla, masal bölgeleri.. Avrupa'nın böyle yerleri birbirine, benzer de olsa yine de dinlendirici... Bu yöreler Alpler ile İtaya-Avusturya sınırındaki Tirol bölgesi de Suha ve çocuklarımızla kaldığmızda çok hoşuma gitmişti.... 1990 yılında.
Petek ve Mehmet'ın sevdiği Rus Vlad isimli grafiker sanatçısının resimlerini Petek bana gösterdi, güneş ve hamile isimli resimleri çok çocuksu ve yaratıcı... Tam kızımla damadıma uygun... Çocuklarımın anlattıklarını dinlemek ne güzel... Sumru Eğinlioğlu, nam'ı diğer görümcem iyi bir grafik sanatçısı idi. Düsseldorf sanat akademisinde de bu konuda doktora yapmıştı. Şimdi bilemiyorum çünkü yıllardır hiçbirşey yaratmadı. Beni hiiçç hazmedemiyenlerden. Ama ben severdim onu. Bir kendini yorumlayabilme ve topluma çıkma cesareti olsa idi... Birçok şey onun için değişirdi sanırım...
Grenoble'deki şatoları gezdim teleferik yakınındaki. Saint Andrei kilisesinde dua ettim.. Umberto Eco'nun 'Gülün adı' adlı kitabındaki ürkütücü kiliseler ve olayları aklıma geldi. Hiristiyanlığın geçirdiği evreler.. Her din kendi içinde reformunu yapmak zorunda...
Miğdeeeeem .. yanıyor ... New York'un dondurması, pizzaları şarapları Grenoble'nin çikulatası, çörekleri, şarapları derken miiiiğde hahahahhah.. Tabii ağrılarımı yine giyiniyorum sabahları...
Dağıma, akşam üzeri güneş yoksa gri bir hüzün çöküyor. Ama o yine kendine bulutlardan bir süs yapıyor veya sisten bir tül geçiriyor yüzüne.... Güneşe güvenmiyor.. Bazen kalkıp gelemiyor işte kış uykusundan bir türlü veya başka yerde fink atıyor ... ısıtıp aydınlatıyor yeryüzünün değişik yerleriyle flört ediyor..... Güneş bu.....
Güneş dağımın üstünde bulutlarla oynaşıyor ve ben Istanbul'um için hazırlanıyorum...
Ama güneşe inat çıkacağım masal şehrine. Dün kızıma yiyecek alışverişide yapmıştım zaten... Bir de adliyede dinlediğim duruşmalar, zannedersem boşanma ve şahsi davaları idi ve hakimin bulunduğu kürsüye müvekkiler ve avukatlar yaklaşıyor ve duruyor. Hakimler hepsini yakından inceleme fırsatı buluyor ve duruşma sohbet havasında ama saygı çerçevesinde. Avukatların cüppeleinin önü kapalı ve beyaz ponponları var. Bizim cüppelerin önü açık biz koşarken yaka bir yerde etek bir yerde olur pek sevimli heyecanlı ve kızgın oluruz. Özledim duruşmalarımı... Ama yapacak çok güzel şeylerim var. Severek başarıyla yaptığım mesleğimi özlemek bile güzel ....
'Haydi Abbas vakit tamam .. kur şu çilingir sofrasını' demiş şair.. Ben hazırlanma hazırlığını yaparken İpek prensesim bir sürü güzel konserlere hazırlanıyor. Çağdaş müzikle ilgili bir eser ayrıca Adnan Saygun'un bir eserini ve Schubert'in bir eserini de Derin ile dört el çalacaklar.. Ben görmesem de düşlerim kızımın konserlerini.. Dedim ya benim çocuklarım çooooook zengin.. Ben de iyi madenlere yatırım yaptım...... Evlatlarıma çook şükür ..
Nerelere gittim, yineeee. Teleferikle çıkılan yere yani Dauphinois müzesine gıttim. Gece bu müzenin görüntüsü çok sevimli. Eski bir Fransız şatosu ve sonradan o küçük pencerelere kırmızı pancurlar koymuşlar ışıklandırınca tam masal evi oluyor.... Istanbul'umuz ve tarihi yerelerimizde bu ışıklandırmalar ile görkemli ve değişik güzellikleri ortaya çıktı.... Soooona. Nehir kenarından güneşinde beni mutlu etmesiyle yürüdüm ve karşı kıyıya geçtim. Merdivenlerden bayağı yukarı çıktım. Grenoble ve nehir dağlar önüme dökülüverdi. Tabii eskişehir evlerinin içindeydim. Soona Brigitte adlı ben yaşta ana okulu bir öğretmenle sohbet ettim. Sooona bayağı fotoğraf çektirdim. Manzaralarda ben olmalıyım... Yaşadığımı anımsarkan kendimi görmeliyim.. Haritamın yardımıyla şehrin taa öbür tarafındaki Doğa Tarihi müzesine gittim. Alp'lerdeki tüm hayvanların böcek ve kuşların canlı gibi hazırlanmış hallerini gördüm. Alplerdeki taş çeşitleri orijinal halleri ile görülmeye değerdi. Çocukları aileleri getirmişti. Çocuklar tabii ki bu refah ülkelerinde rahat yetişiyor . Yalnız gezip akşam çocuklarımla paylaşmak hoşuma gidiyor. Zaten gezerken birilerini buluyorum her zaman... Hamburg'ta bisikletle Stadtpark'a gittiğim aklıma geldi. Biii dee piknik yapardım. Evden hazırlayıp yaaaaaa...........