Bağlarını, Bor'un üzümlerini, tadını unutmak mümkün mü? Karpuzları soğutmak için sepetlere koyarak sarkıttığımız su kuyuları... Tulumbaları, yemekleri veya kahvaltılıkları koyduğumuz zemini toprak mutfaklardaki tel dolapları.
Ağaçlara çıkardım. Ama ceviz ağacı kaygan diye çıkamaz, cevizleri oyarak yemek için pütürlü dut ağacına çıplak ayakla belimde kocaman bir ekmek bıçağı ile çıkar, ordan ceviz ağacına geçerdim. Dedem gördüğünde küçük dilini yutacaktı, anneme beni şikayet etmişti. Dedecik... Ama dinleyen kim? Bağdaki, annemin hazırlayıp eşşeğimizin semerine heybeyle asıp getirdiği yemekleri, güğümlerdeki Okçu suları ile yaptığı ayranları içmek, tandırda hazırlanan kelleleri yemek, bağ aralarında saklambaç oynamak en keyifli anlarımdı. Ve topladığım dutları, üzümleri bağ önünden geçen köylülere satmak. Ayağımda o zaman sadece İstanbul'da satılan tokyo terlikler... ‘Ne olur benden alın Istanbul’dan yeni geldim’ diyerek, adeta yalvararak zorla satardım. Benim için oyundu tabi. O eski topraklı Anadolu yolları...
Bağ bozumu bayramı sanırım Eylül ayı sonlarında oluyor. Aynı zamanda genç kız ve erkekler birbirlerini beğeniyorlardı. Annem beni bu bayrama götürmek gafletinde bulundu. Onüç veye ondört yaşındaydım. Tabii ben bir tomar erkek çocuğunu peşime takmıştım, eve kadar gelmişlerdi üstelik peşimizden... Annem baş edemezdi benimle... Buna benzer bir olayı da Ayvalık'ta Vakıf Kampın'da çadırda kalırken yaşamıştık. Beni gece eğlencesine göndermemişti. Çadırın altını keserek kaçıp sahilde ateş yakılan o eğlencelere katılmıştım.
Çocukluk platonik sevdalarımı Bor’da yaşadım. ‘Istanbul kızı’ o zamanlar önemli bir farktı Anadolu insanı için...
Bir de Köşk denilen bir doğal havuz vardı, suyu Erciyes dağlarından geliyor müthiş soğuk ve temizdi. O göle gider yüzerdim. Adana halkı yazın çok sıcak olduğu için o tarihlerde yaylaya çıkarlardı. Bu yerde Bor olurdu ve Adana'lı kızlar o tarihlerde Bor’a göre açık giyinen ve serbest olarak kabul edilen bir kesimdi. Ağabeylerim gelince onlarla arkadaşlık ederlerdi. Ve işte yüzmeye onlarla giderdim. Büyük ağabeyimin ruhsal sıkıntıları ve babamın kavga çıkarma korkusu olmadan geçen yazlarım... Babam annemi gönderir, olmadık kadın ilişkileri yaşardı. Zaten doksan yaşında yaptığı yanlış bir evlilikle bedelini ödüyor şimdi...
Çocukluğumu anlatırken çocuklarımı düşündüm. Onların mutluluğu için dua ederken maddi anlamda uzakta oluyorlar. Küçük kızımın New York’ta kalma ihtimali, büyük kızımın bebesi olup yuvasında olması, ama manen sevgimiz daha da güçleniyor. Akkuzum benim huylarımı daha çok almış. Ablası, kıvırcık kara kuzu tam bir büyük evlat... Allah bahtlarını açık, benden kalan manevi ve maddi herşey onlara hayır etsin..
Çocukluğumun oyun bahçesi yaz mutluluğum Bor. Sonraları gittim. Tabii her doğal güzelliği olan ilçeler gibi o da betona yenilmişti. Ama ben eski halini biliyordum ve unutmamıştım. Alabildiğine yaşamıştım ya...