30 Ağustos 2008

2001 , 2003 Yılları .. Batman , Hasankeyf.. Mardin ,Midyat ve Ev Şarapları , Urfa , Diyarbakır ... Van ve Kedi'leri.. Doğu Beyazıt ve Hacı İshak Sarayı.... Kars ve Ani Harabeleri,Elazığ ve Hazar Gölü.. Eğin ,Malatya, Adıyaman Ve Nemrut Dağ'ı..,Antakya..

Dizilere ara ara gözüm takılıp   gördükçe yazasım geldi  Anadolu'muzun caaanım insanlarını ve mistik güzelliklerini ....
  Doğu ve Güney Doğu Anadolu'yu
 gezme dürtüm yine sevdiğim bir meslekdaşımın o diyarlarda işinin olması nedeniyle açığa çıktı . Ve zaman aralıklarıyla sırt çantamı aldığım gibi otobüslerle ,ara ilçelere minibüslerle yolculuk yaparak ve yöre ahalisiyle  sohbet ederek yahut meslekdaşlarımı  bularak ve barolara uğrayarak çoook değişik  serüvenler yaşadım .
Batman Dicle Nehri'nin doğu kıyısında yer alıyor .,Hasankeyf ,ülkemizde dünyanın en eski uygarlıklarının yaşandığı yeri görmek bir yana yörenin yerlisi T.P.A.O İdari İşler Müdürü ama Batman'ın en doğal insanı Nurullah Uçar'ı anmadan geçemem.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın tesislerinde kaldım . Nurullah Uçar  'ın yöreye ait esprilerini  ve  değişik dinlere ait lehçe taklitlerini tiyatro sevgisini ve etrafına topladığı birbirinden ilginç insanlarını unutamam . Eşinin sessiz zarif güzelliğini yine ora  kadınlarına has  çekingenliğini ve  sevgisini gülümsiyerek anımsıyorum .. Hasankeyf 'i Nurullah Uçar'ın rehberliğinde gezdim.Şehre su getiren kanalları,mağara evleri ve her bölgemizde olduğu gibi Gayrimüslimlere ait bazı yapılarında 'kilise kalıntılarının' mevcudiyeti Hasankeyf'tede Müslüman ve Hristiyanların içiçe yaşadıklarını görmüş  ve şimdiki halimize  üzülmüştüm .
Bitermii güzellikler ..Midyat.. gümüşleri ve ev şarapları...Yezidi dinine mahsus özel ibadet yerleri ..
 Ve Mardin .. Çok sevdiğim sınıf arkadaşım , eski Mardin Baro Başkanı Av. Cemal  Artık . O tarihlerde Mardin Valisi Temel Koçaklar ve Hazine Avukatı eşi  Balıkesir'den arkadaşım Sabahat Koçaklar ....Mardin 'de bir sıra gecesi . ..Arkadaşlarımın bana gösterdiği sıcak ilgi ne hoş izler bıraktı bende .. Gece baktınmı  bir mücevher kolye gibi gözüken ve gündüzleri taşlarının rengini güneşten alan Mardin ....
Urfa 'nın o tarihlerdeki savcısı ismini hatırlıyamadım .. bize yörenin dağlarında beslenmiş kuzularından hazırlattığı pirzolaların tadını  ve 'mırra' 'nın o tek yudumluk kahvenin  kokusunu unutamam...' Şıllık tatlısı.'... ya kebapları.......Balıklı göl......üzerine efsaneler anlatılan göl... Harran Bölgesi ve Üniversitesi ... Ama topraklarının susuzluğu ve  insanlarının bu topraklardaki çaresizliği..........
Diyarbakır , yine sınıf arkadaşım Avukat Halit Ötük ,  Eczacı güzel eşi...Ve misafirperverlikleri ...Surları Kervansarayı veee'Kaburga dolması' ile gri renkli temiz olmaması ile beni şaşırtan Diyarbakır ...
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde misafir olmam ..  Rektör Yücel Aşkın ile sanat , üniversite konularındaki sohbetimiz ve  Şener Şen'in katıldığı bir tiyatro sohbet toplantısı ve üniversitenin müzik bölümündeki piyanolar.. tanıştığım azeri piyanistler .. Doğu ilinde bir vaha....Daha sonra Van Baro'sunda avukat arkadaşlarla  İran sınırına yakın olmaları nedeniyle iki üç günlüğüne İran'a gidip İran kadınlarıyla yapılan' Muta 'evlilikleri   konusunda konuşmalarımız ve Güzel Sanatlar Galerisi Müdürü Maşuk Canbey ile Van gölü gezimiz  'İnci kefali' yememiz  ,Akdamar Adası sonra Van Kalesi... Vee beyaz kedilerinin doluuuu bulunduğu bakım evi..... nasıl sevdim onları bembeyaz  tüyleri ve  ayrı renk gözleriyle benim Pamuk kedimi
hatırlattılar..
'Ağır  Dağ' zamanla '  Ağrı Dağı '  olmuş ve  ismine yakışır bu dağımızın yanındaki 'yavrusu Ağrı' bana çok şirin gelmiştii.. Minübüslerle devam ettiğim Doğu Beyazıt  ' nohutlu et ' yemekleri  veeee Hacı İshak Paşa Sarayı .....Anlatıldığına göre mimarı belli değil sır dolu bir saray hakikaten  ürpertici bir güzelliği vardı ,bakımsızdı  o tarihlerde  .. ama benim avukatlığını yaptığım' Vakıflar Genel Müdürlüğü' tarafından şimdi restore edilmiş....
 Kars' Kafkas Üniversitesi'nde kalışım ve  tehlikeli
maceralı  Ermeni sınırındaki' Ani harabeleri 'ni gezişim . Atlarının güzelliği ile Kars ....Yeşilliğin içinde yeleleri ile koşuşları...  beynimde fotoğraf oldu..
Ayrı  bir zaman diliminde Malatya İle Adıyamanın senin benim kavgasını ettiği Nemrut dağına ,hakim arkadaşlarla  çıkış .Yolda özel sahandaki et kavurması  ve dönüşte askeriyenin gece gösteren dürbünleriyle etrafa bakış silahla atış denemeleri..... Heyecanlı bir dağ gezisi tabii zirve unutulurmu ?.. Güneşin doğuşunu değil biz batışını yaşadık ...Yıldızlarla donatılmış arslan kabartması ve Kartal kafası.... Düşen taşlardan almıştım hala üzülürüm ....
Eğin ve Fırat nehri .. Eşim Süha'nın anneannesinin memleketi .. soyadlarını aldıkları yer' EĞİN'LİOĞLU ... .Ulaşımı zor dağların arasında kaybolmuş gibi gözüken ama değerlerini muhafaza eden bu yerde el yapımı aldığım otantik ayyakkabı  tarzı terliklerinin güzelliğine ve sağlamlığına hayran kalmıştım ..Hala durur......
Veee sabahın ilk ışıklarında otobüsten uyanıp gördüğüm Elazığ Hazar gölüüüüüüü ...
Ayrı bir zaman Antakya'.Hatay '.Yemek kültürlerinde ve insanların daha rahat olmasında bir dönem yaşıyan Fransız'ların tesiri olduğuna inandığım  bu güzel şehirde , yine yalnız kalmadım ..zaten kalmazdım ya!!!!! insanları  hala o kadar içtenki  Anadolu'muzun ....Sınıf arkadaşım Avukat  İsmail Yoğurtçu .. ve eşinin   misafirperverliği.. tabii beni yöre yaşamına daha güzel dahil olmamı sağladı ...Arkeoloji müzesindeki mozaikler .. otla ve kekikle yapılan mezeleri.. aklımda kalan 'zahter salatası '  ,humus, çökelek salatası.....plavları meşhur ... ve unutulmazlarımın arasında .....  ayyyyy bitermi benim memleketimin .. renkli ..coşkulu ...özellikleri ............................................

29 Ağustos 2008

2OO4 Hamburg Marotonu ve Triatlon yarışması Ve 1059 Numaralı Petek Eğinlioğlu


Kızım Petek birincilikle girdiği İstanbul Teknik Üniversitesini Kontrol ve Bilgisyar Mühendisi olarak bitirdikten sonra Hamburg -Harburg Teknik Üniversitesinde Mekatronik dalında master yaptı. Bitirdikten sonra Philips'te üç yıl mühendis olarak çalıştı . Ve o yedi yılda kızım bana çok şey yaşattı Almanya'da ve Avrupa'nın nice güzelliklerinde .... Ama en önemlisi onun azimle çalışıp bitirdiği Hamburg Marotonu koşusunu izlemem oldu . 1059 no ile yarıştığı ' yüzme bisiklet ve koşu'
Triatlon yarışmasına ben gidemedim ama kardeşi İpek izledi ve sevincini birlikte paylaştılar .
Koşu öncesi çalışmaları aynı gün hazırlığı heyecanı ile saçlarına taktığı ve ona çok yakışan kırmızı eşarbından kol bandına kadar aklımda ... Yolda koşu sırasında gelişi ve sonra benim onla koşmam yetişmek için heheheh.!!!!!!!!..çok komiktim ..tabiii Marotonu tamamladıktan sonra boynundaki madalya ile çektiğim fotoğrafını .....ana kız sevincimizi... unutabilirmiyim hiç .....
Kızımın başarı azmine ve hayata karşı duruşuna öylesine saygı duyarımki .. . Hamburg'taki sevimli evini 'emeğiyle aldığı ve çok sevdiği Twingo arabasını unutmam mümkün değil . Hele o küçük arabasıyla ikimizin taaa Danimarka , İsveç ve Norveç'i gezmemiz küçük kasabalarının festivallerine katılmamız ve hatta bazen arabasında uyumamız hatta kavgalarımız .... benim hayatımın en sevimli anlarıdır . Kuzey Denizinin balıklarının tatsızlığı ama Alman biralarının güzelliği unutulmazlarım arasında tabii .Birde her zaman evinde bisikleti hazırdı ve ben Petek yokken oraların daima temiz ve bakımlı parklarında piknik yapar akşamda onun işten gelişini beklerdim ....Bir kaç yılbaşını yine o yabancı diyarlarda evlatlarımla yaşadım ......... Unutulur mu ????..... Bana herşeyin ilkini tattıran kıvırcık bukle saçlı güzel esmer kızımı çok seviyorum ...

Yine Bir Mektup ...... Gerçek Sanat Zevk Aracı Değildir ..

 

 
 Sanat ve spor evrensel bir dil olup duyguları arındırması '(zevk; yemek yerkende, sevişirkende .. vs ..alınır )yanı sıra bir EĞİTİM  aracı ve ülkeler arası  sorunları ve POLİTİK  problemleri  anlatan en iyi iletişimdir .Ülkelerin  geçmişlerini sanatçı kimliklerini incelediğinde benim ne anlatmak istediğimi yorumlıyabileceğine  inanıyorum . Bir örnek : Budapeşte'de tanıştığım bir macar kızı  onların bestecisi Bela Bartok'un eserlerindeki 'Türk  müzik 'motifleri nedeniyle Türkiye'yi tanıdığını  ve Mimar Sinan'ın ordaki  mimari  eserlerini anlattı . A.B. D. . deki yönetmenlerin çoğu yahudi olup Almanya soy kırımını tüm detaylarıyla film yaparak dünyaya duyurdular vsvsvsvv..Örnekler çooooook eğer bu yönde incleme yapabilirsen .Ve Türkiye şimdi  sinema filmleriyle dünyaya 'ERMENİ MESELESİ 'dahil çook mesaj veriyor . Ayrıca sinema sanatı içinde tüm sanat dalları yerini bulur . Sinema ödüllerini takip edersen müzik dahil birçok dalda ödül dağıtılır .
Ayrıca sanat ve spor bireysel gelişimi ve insanın dünyaya ÇOK BOYUTLU bakmasını sağlar . . Ve ZEKASINI geliştirir . Ancak bunun içinde çok sesli müzik anne karnında dahi bebeğe dinletebilindiği için öncelik alır .Müzik ritmdir .. Ve yaşamda bir ritm ve disiplindir . İyi öğrenirsen.. bilimde , ilimde yapabilirsin ..
........Ülkemizin gerçeklerini yabancı ülkede tanıtımda başarılı birey olma birincil koşuldur .... ki örnek olasın  ki ülkeni tanıtasın ..... Benden çocuklarım bunları öğrendi ve uygulamaya çalıştılar ....   Seninde   azimli olmanı
 saygıyla karşılıyorum  ancak azmin yanında çok güçlü bireysel donanımlar gerekli olduğunu ve insanların ilk önce kendilerinin nereye kadar VAR  olduğunu bilerek  kararlar  alması ve bunu etrafına yansıtması inancındayım (.'HELEKİ ERMENİ MESELESİ GİBİ TİTİZ BİR KONUDA )'.. olmadığı taktirde kendimiz  duyar ve kendimiz dinleriz .  Bazende düzeltilmiyecek hatalar yaparız!!!!!...ve bunun acısını ülkemiz hala yaşıyor ....sanırım anlatabildim .....
 
 

27 Ağustos 2008

Her Zamanki Uğrak yerimiz ..Eşim Hayat Arkadaşım Çocuklarımın Babası Süha'nın BALIKESİR KABRİSTAN'I


Evet Balıkesir'lilerin Kabristanı .. hepimizin son yolculuğunda gideceği yerlerden bir adres..

Ancak o kadar bakımsızdıki . Hele EĞİNLİOĞLU ailesinin bulunduğu girişteki kısımda gözlerim yaşardı . Utandım .Kızım torunum ve damadımla birlikte . Acı duydum ...

Toz toprak sararmış bitkiler ve ağaç yaprakları .. Her sene uğrayıp en azından SÜHA EĞİNLİOĞLU adına verdiğimiz ücrete rağmen ...Hadi Balıkesir'de yaşıyan aile fertleri ihmal etti .. Balıkesir Belediyesi'nindemi haberi yok??? Mezarlıklar Müdürlüğü neyle meşgul..??????

Burdan sesleniyorum .... Tüm ilgililere......Biz eşim ve çocuklarımın babası SÜHA EĞİNLİOĞLU adına gerekeni yapmaya çalışacağız .......

Kaz Dağları , Deniz Veeee Altınoluk.....


Rüzgarıda bir başkadır bu şirin beldenin. 'Sabahın gözü açılmadan' ve 'gecenin köründe'' denize girdim .Çook özlemişim denizini Altınoluk'un . Sabahları pırıl pırıl berrak ve soğuk sakinliği ile denizin vücudumu sarması ve zınk!!! diye ayıltması . Akşam üzerleride zaman zaman hırçın dalgaları ile beni yorması... ama hep tertemiz...Sonra yıllarca kullandığım yüksek seleli beyaz biskletimle ara yollarını arşınlamak .. Altınoluk'un ..

Hele bisikletten sonra terli denize atlamak coosssss !!!!!! yani işte bu ! ve kulaçlar atarak derinlere açılmak ... Akşamın ,dağların yarık olan kısmından gelen rüzgarının yüzümü okşaması da ayrı bir güzellik tabiii. Özellikle bizim siteye denk gelen bu dağ yarığı .. bu bölgenin iklimine resmen tesir ediyor .. yaniiii Kaz Dağları.....'.Oksijen çadırı' diyorlar ya..

.. Tabii beldenin merkezinde olan buraya özgü erkekleri bol 'kahveler' ve sahildeki kadın ve ' haşemalı kadın' bolluğuda buraya mahsus diğer özellikler ..Ama' Çınar Altı' Gazino'su kalabalığa rağmen şirin ....Bazen rastladığım eski tanıdıkların bazılarının selamdan kaçınması .. yüzlerindeki o acımasız hastalık izlerinden kaynaklanıyor kura işte .....kime çıkarsa .....Ama bunların hiçbiri denizimin ve dağımın bana verdiği keyfi değiştirmedi tabii . Yaşam ...

Ayrıca evim hala eski ve tabii eşyalarda öyle .. ama en hoşu halaa merdaneli ve hatta elle çevrilen^^ çamaşır makinemin ^^olması ve yıkanması için bir çarşaf dahi koyduğunda 'sadece iki çarşaflık büyüklükte 'olduğunuda hatırlatarak .. bu sevimli makinemin banyo içinde kıvırtarak dolaşması ve benim tüm gücümle merdaneyle savaşarak pikeleri sıkmam....tabiiii nostalji . heheheheheh Ayrıca iş yaparken dahi ingilizce çalışmam bayağı hoş oluyor ! Bu yaşta .. Çocuklarım için tabii .. Petek kızım desteğiyle bilgisayar öğrendim şimdide ingilizce... Beni Budapeşte'de dahi çalıştırdı... ...İpek kızda beni Karaip'lere davet ediyor bakalım .. benim denizlerimden güzelmi'????*

16 Ağustos 2008

''Blue Danube '' ve Budapeşte ....



Tuna yani 'Danube' Nehri ... ikiye ayırdığı .. Buda ..ve Peşte .....Seviyorum bu sıcak kanlı doğal gösterişsiz insanların yaşadığı şehri ... Daha bir yaşına varmadan yürüyen ve meramını yarım yarım anlatmaya çalışan torunum Cemre ile başka bir güzeldi bu Macar Başkent'i...Bu sefer sadece Petek kızım ve Cemre ile gezdim ......Anılaar çok fazla .. geçmişte gördüğüm yerlerin izi aklımda ,yediğim tatların tadı damağımda kalmış .Macar ,Slovak, İtalyan ,Meksika ve Türk karışımı mozaik , yaşamlarına ve yemeklerine yansımış .. ...Petek ile beraber'Hemingway' adlı göl kıyısında bulduğumuz bir restoranta dadandık akşamları..... Macar beyaz şarabı' Tokai 'ile kazciğeri.....sonra 'gulaş yemeği ' ile 'Cabernet Sauvignon '... kırmızı şarapları unutulurmu hiç.. Tabii midemin cayır cayır yanmasıda unutulmazların arasında.. ....Amaaan...
Yine benim kıvırcığım dünya güzeli kızımın sevimli rehberliği ile enaz yürüyerek bir saat süren 'Sitadel' adlı bir tepeye 'Tuna nehri akmam 'demesini!!!!! görmek için tırmandık heheheheh.Tabi Cemre torunum ve arabasını da enaz yüz basamak merdivenden yukarı taşımak durumuyla . Abartmıyorum.. Can kızım .. Öyledir benim ilk ' tercüman rehberim '.....Petek kızım .. .İkincisi minik' tercüman rehberim' İpek. Ablasından öğrendikleriyle New York 'ta benim için çalışmalarını sürdürüyor heheheheheh ..... Ama ilk gelişim babaları ile idi ' tarih kokan' ama tozlu olmıyan bu şehre ahhh ....Ve o zaman Süha ile Peşte 'de kalmıştık...

Ünlü 'Bela bartok '.. bestelerinde Türk motiflerini kullanan besteci .. Piyanist yakışıklı ve yaşamı rahat geçen Macar Rapsodilerinin bestecisi ...Franz Liszt ... Eserleri hep kulağımda ...O hızla... Cemre bebe ve arabasıyla kaldığımız otelden nehir yakındır diye tabii ' tatlı kızımın önerisiyle ve elime her zamanki gibi tutuşturduğu şehir haritasıyla , anlattıklarını kaybolma korkusuyla tekrarlıyarak ' bu yabancı diyarlarda hedeften şaşmıyarak heheheheh
ama kendi rehberliğimle !!!! ' Bela Bartok 'caddesini bir saatte alıp heyoooooooo'Tuna Nehri'ne kavuşmam ve tepedeki parka çıkıp manzaraya karşı Cemre bebenin uyuması ile benim o yeşilliğe serilmenin keyfi başka nerede olabilir ....... Haa yanımızda suyumuzzzz, mamamızzzz... benim sandwiçleriiiim , kitabım...yaniii 'Buda Tepe'sinde ' anneanne & torun' pikniği ve aşşağıda görkemli 'Blue Danube'........ ama akıyoooor... Karadeniz'e doğru..!!!!..

06 Ağustos 2008

Verena Ve Mattias...




Yunanistan 'da Atina'ya yakın şirin bir kasabada Kiato'da yaşıyorlar . Büyük kızım Petek'in Hamburg'taki arkadaşı Theo'nun annesi ve babası. Yetmiş ve seksen yaşında bu iki güzel insan ..Evvelki yıl beni misafir etmişlerdi . Küçük kızım İpek tarafından ... yabancı dünürlerimle geçirdiğim zaman sırasında onları anımsadım ..Zaten hiç unutmamıştımki...


Dünya tatlısıydılar.. ve benim bu yabancılarla !!! frekansım pek uyuşuyor ....


Verena ,Alman.. Mattias onu sevmiş ve ısrarla kendini sevdirmiş. Ve ikinci dünya savaşının acıları içindeki Almanya'dan alıp taaa Yunanistan'a getirmiş . Verena katolik ve sanırım ortodoks kilisesinde evlenmiş. Ama dinle pek alakası yoktu. Mattias'ın kökleride İzmir'den . Onlarla geçirdiğim on günü unutamam .Beni mutlu etme çabalarını . Birbirlerine sevgilerini ve benim kızlarıma ve bana saygılarını ....Mattias heyecanlı bir rum, İzmir'i hatırlayan ve zaman zaman türk isimleri ve yemekleri söyliyen kendi emeğiyle iş kurup başarılı olmuş bir insan .Zaman zaman rus&yunan savaşını anımsar hüzünlenirdi .. Savaş çocuklarıydı onlar....


' Verenaaaa' diye taa evlerinin dış kapısından bağırışını unutamam Mattias'ın .Bu bağırışta tüm sevgisi vardı karısına....Yoldada türk erkekleri gibi elleri arkaya bağlı önde yürüyor tabii türk &rum karması bir yunan'lı. İşte aşk nelere kadir . Ne güzel bir evdi evlerii. Mustakil ,kasabanın uzağında kocaman bahçeli bir ev ...Portakal ,limon ağaçları ve kediler...Doğal bir ortamda teknikten uzak kendi isteklerini yaparak ama birbirlerine saygı duyarak yaşıyorlar ..... Gece onda yatıp sabah altıda kalkıyorlar . Ama bu yıllarca sürmüş bir gelenek .. Verena ,felsefe hocası ama çalışmamış . Alman sistemi disiplini ile insan sevgisinin harmanlandığı bir ev :..Hala mektuplaşırız . Ama Verana'nın mektup köşesi salonlarında o kadar özenli ve düzenliydiki. İnternet ile hiç ilgileri yok. Mektup yazmak bir özel an onun için ..yazısından kalemine ve mektup kağıdına kadar . ..ne güzel .!. emek sarfediyor yazmak için ...Bir köşede piyanosu . Beraber ben çaldım o' lied 'söyledi ..Çok güzel şeyler paylaştık .... . .. Televizyondaki opera saatini hiç kaçırmıyor. Beraber izlerken kolay ingilizce ile üşenmeden bana anlatması ve müziği paylaşmamız bizi birbirimize daha çok yaklaştırdı .Batılı insanlarla en önemli'konuşma dilim 'müzik oldu..daima.....


.Onların Theo'ları Verena 'nın kırk yaşında doğurduğu oğulcukları ama Hamburg'ta ..Ya Mattias tam Akdeniz insanı sıcaklığında doğallığında sevecen bir rum . Onun kedileri ,BMW arabası ve tabiiki oğulcuğu...Haftanın üç günü Mattias'ın arkadaşları öğlen iki gibi evlerine geliyor .Sevimli türk kökenli...rumlar.. Pasta ve çay saati . Yunanistan ,dünya politikaları ekonomi ve sevimli mahalli dedikodular konuşuluyor hatta tartışılıyor.. Verena ile birlikte... Ben hepsini yaşadım ve huzur duydum ...Sırayla Almanya'ya oğullarına gidiyor ve bir ay kalıyorlar ..Ve hayatları bu program içinde ve mutlular ...Bu yaşlı ama dinamik insanlar.. benim için Olimpıa'ya ,Corınth Canal'a ve Atina'ya gittiler . Çok özel bir otelde kalıp sahilinide yaşattılar Kiato'nun. Kızlarımı tanıdıkları için ayrıca çok memnundular .. Yetiştirmemi hep saygıyla andılar.Benim için birlikte evde hazırladıkları şarapları ve martinileri ve daha birçok güzelliğin dahil olduğu içtenlikleri aklıma geldiği zaman beni gülümsetti .. Ne hoş bir duygu.... ....Sevgilerini ve onları hiç unutmadım ........onlarda beni unutmadı ....

05 Ağustos 2008

Bir Ana Ve İki Erkek Evlat....

Bu hikayeyi !!! anlatırken babamın iki erkek evladını nasıl mahvettiğini tekrar yaşadım .. Bizler anne babalar .. kendi hırslarımızla çocuklarımızın hayatlarını karartmıyalım ...Bende bilmeden baskıcı oldum ... Ama öğrendim .Öğrenirken ağır bedeller ödedim.. Kendimi sorgulamaya ,eğitime bilgiye inandım ve hatalardan hemen ders aldım....Çocuklarımı dinledim ...Kararlarının arkasında oldum . Önceden kabul etmesem bile ...Ama hala öğreniyorum....çünkü hala hata yapabiliyorum...

.....Fedakar kadın 'anne 'kisvesi altındaki dram .......

Oğullara yemek yapmak gece demeden gündüz demeden ...Ve etrafın 'mahallelinin''aaa ne zor ama üç erkeği idare ediyor kadın' havalandırmaları ile dahada fişeklenen dürtüleriyle dahada coşkuyla devam eden bir annelik...!! bu annenin eğitimi orta okul belki lise terk..... fakat sadece 'ben bilirim' diyen enerjik hırslı bir kadın bir o kadarda tarikat destekli hocalardan fikir alan , yıldız fallarına inanan Umre 'ye gitmiş açık giyinen ve pazarlama işi ve dükkan açarak para kazanan ve mahallelinin tam desteğini alan ....istekleri çelişkiler içinde bir anne ....Baba ilk evliliğini cinsel problem nedeniyle bitirmiş üniversite eğitimli , dürüst ama asla esnek değil konuşmayan hatta konuşturulmıyan bir baba .Evin erkekleri kadın olarak sadece anneyi tanıyor ..Ama büyük oğlanın problemi annenin sadece kendisine ait olmasını istemesi.. ..Annede bundan bilinçsizcesine hoşnut tabii ..Büyük oğul anneyi paylaşamadı ,baba ve kardeşe düşman oldu .....Kardeş bluğ çağına girdikten sonra zaten odasından çıkmaz ve birçok vesilelerle akrabalarda kalırdı .. .. Anneye sorarsan 'ayy ben söylüyorum ama konuşmuyorlar işte' derdi fedakar , yorgun suratlı ve bilmiş anne pozuyla . Tekti ve üç erkek sadece ona bağımlıydı..Sadece onların yanında güçlüydü...Kardeş güzel yüzlü sevecen devamlı gülümseyen .. saf bir çocuk .Onun pek bir şey anladığı yoktu .Anne onun üzerinde emellerini gerçekleştiremiyeceği için.

Tüm enerjisini büyük evlat üzerinden harcıyor .. En son doğan üçüncü oğul babaannede büyüyor.....Üçgen büyük evlat, baba ve anne arasında.. Ve konuşma yok iletişim yok ne çocuklarla ne eşler arasında ....Ve anne sadece konuşmalarında 'hayvanlara acıyarak vah vah!! '' insanlara acıyarak vah vah!! ' .. konuşamıyorsun ... hiç bir şekilde.....Sokak hayvanlarını beslemek, hastası olan evlere yemek götürmek gibi ...Etrafa iyilik yaptığını sanması veya öyle gözükmek istemesi veya gerçeklere aklının yetmemesi.... bence mahallelinin desteği ... tabii şimdi hiç birisi yok.....aile kendi içinde dramını sürdürüyor....

.. Yolda dimdik kadın önde yürür baba sadece sert ve asık suratlıdır.. zaten ailede gülmek yok ve arabayı anne kullanır erkekler yerleşir arabaya ayy iki erkek çocuğunun eğitilmiş bir sirk maymunu görünümündeki halleri dramın bir bölümüdür.... ... ve hiç bir kimse gerçeği söylemiyor ona 'aferin çok beceriklisin 'den başka ... Aman Tanrım .....Ve büyük masraflarla özel üniversiteye yerleştiriliyor büyük oğul , uzağa giderse yapamaz diyen annenin endişesiyle ... Küçük oğul liseden okulu terk...Evden en kolay şekilde kaçış .... mahallelinin bağırtısıyla askere gidiş.. tek alkışlandığı yerde bu oldu sanırım .... zaten evde varlığı ve yokluğu hissedilmedi çocuğun..

Evin anahtarı bile olmadı.. Büyük oğula 'ağabey 'diye seslenmesi kardeş olmayı ve paylaşmayı istemesi hep cevapsız kaldı ..... Evde annesi yoksa ağabey kapıyı bile açmadı... Koşarak gelen anne büyük bir özveri yaptığını düşünerek onu eve aldı. Mahalleli 'çocukları için koşturuyor' anne dedi ... Birşey söylemeye kalkınca .. 'ahh erkek çocuklar çok zor ' dendi ...Yaaa büyük oğula anne üniversite boyunca sadece hizmet etti, geceleri yemek pişirdi çocuğunun dışardan hiç arkadaşı olmadı Büyük oğul onundu ve ancak o herşeyi başaracaktı......Okuluna arabayla kendi kullanarak götürdü .. Yeterki mahalleli 'çocuklarıyla ilgili ve ne çok becerikli ,evini tek başına yürütüyor 'desinler diye... inanılmaz ..... bir dürtü . Psikiyatrik bir aile dramı... Büyük oğul evde sadece uyudu.. evden hiç çıkmadı... anneyle konuştu... anneyle maç seyretti birlikte paylaştılar sadece babasız ve arkadaşsız ... zaman zaman şarkı söyledi gitar çalmak istedi ama çıkamadı kuyusundan silkenemedi... bu anneye karşı .....okulu ve annesinin hırsla seçtiği branşı sevmedi, zaman zaman baş kaldırdı babasına saldırdı ... amaa idare eden anne tarafından kurtarıldı!!! annenin yarattığı yaratıklardı onlar...... Geceleri başkaları tarafından okunan kuran sesleri.. veya annenin spor hareketleri sesleri.....çelişkiler yumağı, bilinçsiz ,kimliğini bulamamış çok hırslı ve farkında değil ayy .. ne can acıtıcı bir durum..... anne bilmeden yok edicekti oğullarını...... ve netice ... pskiyatrik vaka oldu .. çocuk ... okul bitmedi.... Ve anne hala 'ben çok çalışkandım farklıydım '.. 'çocuklarım bana benzemedi ben ne yaptım?' .. diyor ve babayı pasiflikle suçluyor .. Aman Allahım .. bir aile hele ANNE kendisini sorgulamadığı müddetçe acıları engelliyemez. Aile terapisine gidiyorlar şimdi.. herhalde.... Temennim akılları başlarına gelip dahada geç olmadan çocuklarına ulaşabilsinler.....ama nasıl?....... Çocuklar bizi,tokat gibi gerçeklerle böyle yüzleştirirler işte ....... .....Ve bu karı kocanın hiç kendi yaşamlarıda olamadı......Allah akıl fikir versin...... İşte örnek olunacak hayal ürünü bir hikaye ....Ve bu hikayenin gerçek kişilerle alakası yok..

Kendimizi farkedelim ... ne olur... Gençlik ve çocuklarım için yazdığım 28. Mart .2008 tarihli 'Bir Trajedinin Ardından' 'Yıllar İçimden Dökülüverdi ' adlı yazımı aynı tarihli SKY Türk televizyonundaki konuşmalarımı tekrarlıyorum....