30 Aralık 2006

Avukatlar köle kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı deyişini, kişiliğime de uygun olması nedeniyle kamu avukatlığımda da uyguladım.

8 Nisan 1980'de Balıkesir  Vakıflar Bölge Müdürlüğüne  avukat olarak atandım. Tarih yazıyorum çünkü, 12 eylül'e kadar olan kısa dönemi Vakıflar'da ve Balıkesir'de yaşadım. O dört ay dergahta mıyım? yoksa bir kamu kurumunda mıyım? diye düşündüğüm oluyordu. Zamanın Balıkesir Bölge Müdürü böyle bir insandı ve ben koridorda avukat olduğumu haykırarak anlatıyor ve bildiğim doğrultuda davaları takıp ediyor ve yazılı mütala ve gerekçelerle haddını bildiriyordum. Ve  12 eylül geldi, sonrası başka alem.... Tayinimde bir o kadar kritik olmuştu. Süha CHP ilçe başkanıydı, ilk tayinim onun sayesinde bir sene önce olmuştu ama bir şekilde bana tebellüğ ettirmediler, bir sene sonra Eğinlioğlu ailesinin  Ankara'dan  desteği ile tayinim çıktı. Ve diğer devlet kurumlarına karşı daha katı kuralları olan ve o ölçüdede bence çok bağımsız davaları olan bu kurumda zor ama , o olçüde keyifli avukatlık dönemine başladım. Keyifli, çünkü çoğunlukla zeytinlik vasfında  gayrımenkul davaları ve yeni kurulu   vakıflara ait  mütevelli heyetine karşı açılan davalardı vs.... Güzel olan bu  gayrımenkullerin çoğuda Ege ve Marmara kıyılarında, Ayvalık, Edremit, Akçay vs... Bandırma, Avşa adası.....vs... İdari davalar Bursa vs  Mürafaalar Ankara.... ve tabii bu davaların keşifleride araziler üzerinde yapılıyordu ve ben her mevsim hukukla birlikte tabiatın güzelliklerini yaşıyor hem kendime hemde piyanoma bu gördüklerimi aktarıyordum. Balıkesirin iç tarafındakı ilçelerde Bigadiç, Kepsut ..vs davalar azdı. Yeni kurulu Vakıfların çoğu Edremit yöresindeydi gerek vakıf mensupları gerek vakıfları temsil eden meslektaşlarım son derece değerli kültürlü zengin insanlardı ve yörelerine faydalı olyorlardı ve ben böyle insanlarla ve tabiatın güzellikleriyle avukatlığımı yapıyordum. Çalışkanlığım ve akılı iyiniyetim ve doğruluğum beni koruyordu. Çünkü duruşmalarda karşıt görüşte oluyor; hatta tartışıyor sonrada arkadaş oluyorduk ,meslekdaşlarımızla veya hakimlerle ... Mesleğimin bir sevdiğim tarafı da bu zaten...
Zorluklar ilk etapta mesaiye uymak, kıyafet, bakan ve genel müdürlük ve bölge müdürlük nezdinde dava açma emri gibi konulardı..
Zamanı programlamak zaten benim prensıplerım arasındaydı . Ancak diğer memurlar gibi imza atmadım. Biz masa başı memuru değildik. Duruşmalar, icra takipleri, dosya tetkikleri keşifler nedeniyle çalışma programımız biz avukatlara aittir. Çalışmalarımızın çoğu adliyelerde geçiyordu ve bu konular içinde kıyasıya mücadele verdim. İzmir idare mahkemesinin 984/84 E 984 /874 K sayılı, 'avukatlar mesaiye tabii değildir' kararını temin edip genel müdürlüğe gerekçeli olarak bildirdim ve hakkımdaki bu konularda verilmiş kınama cezalarını kaldırttım ve tüm kamu kurumlarına da bildirdim. Ama kimse benim gibi devam ettirmedi. Bu küçük illerede genelde tek avukat bulunur  aynı zamanda kurumun hukuk danışmanıdır. Gerektiği zaman yüksek meblağlı çok riskli  olan ihale komisyonlarına  katılır ve görüş bildirir. Ben bu sorumluluklardaki prensibim, gördüğüm yanlışlıkları yazmak yerine kendi hukuki mütalaamı cesurca yazar ve karşının yanlışlığı kendiliğinden ortaya çıkardı.. Ve iddia ettiğim konuyu ispatlardım. Çünkü eleştiri kolaydır  ve zaman kaybıdır. İnsanın kendini sorgulaması ve sorumluluklarını bilmesi hem kişisel hemde mesleki anlamda geliştirir güçlü  ve dürüst kılar. Bulunduğum kuruma avukat olarak, zaman zamanda kişisel olarak yön verdim. Beni zamanında destekliyen Balıkesir Baro Başkanı Av. Turgut İnan'la   Balıkesir Valisi Kemal Esensoy'a Vakıflar Genel Müdürü Şener Macun'a teşekkür ediyorum. Halen kamu avukatları, bu mücadeleyi veriyor ama kişisel cesaretlerinin fazla olamadığı kanaatındeyim..
Kıyafet konusuna gelince, pantolon ve kot giyiyordum , gerektikçe . Çünkü keşif mahalline  uzun otobüs  yolculuğu ile bazen tekne ile  hatta bazen at arabasıyla gidiyorduk o tarihlerde .Ve bunlarıda yazılı  olarak bildirip giyim tarzıma aynen davam ettim.
 Dava açılması taleplerinide, hukuken uygun değilse sonuna kadar dırenıyor, araştırarak ve cesur hukuki gerekçelerle itirazımı bakanlık düzeyine kadar sunuyordum. Balıkesir avukatı olarak kurallarımı koymuştum. Bu tavrım, 1990 yılında Istanbul'a isteyerek tayin olma durumunda da ve eşimin ölümünden sorada çok zorlu bir mücadele olmasına rağmen sürdürdüm . Çünkü ben dürüstçe kurallarımı koymuştum ve iyi bir hukuk geçmişim vardı .Tayinlere cezalara göğüs germek  herkezin yapıcağı şey değildir . Bir o kadarda ailemi  eşimi çocuklarımı yordum . Ama bana inandılar .Siz böyle saf ısteklerin savaşçısı olursanız sizi kıskananlar kadar destekliyenleride bulursunuz . İnanıyorum ve insanlarımda yanılmadım ..
 Balıkesir genelde kışın havası sisli ve kirli olurdu . Ve haftanın en az ıkı günü duruşma veya kesif olurdu . Çok karlı olduğu zaman bile dairenın arabasını  görevli çıkarttırıp körfeze  giderdim . Açıkçası çalışkanlıktan değil , çünkü  45 dakika içinde Havran tepesinden Edremit Körfezi gözükür , deniz parlak bir güneş ve ılık Ege havası beni karşılardı .
Dosyalarım yanımda olur ve herbirini ara kararı yerine getirilmiş ve incelenmiş olurdu . Ve oldukça şık modern ve kendime has giyinirdim .Sivri topuklu ayakkabılar giymeyi sever ve  ince topuklu ile yürümesini bilirdim ve yürüyüşüm topuk sesim adliye koridorlarında bilinirdi .
 İlçelerın duruşma salonları ve baro odaları soba ile ısıtılırdı . Gittiğiniz zaman herkez hoş geldin der ve çay ısmarlarlardı . Ve güzel bir sohbet başlardı .  Çok soğuk bir hava bile olsa duruşmalara, hava muhalefeti nedeniyle talik çektiğim olmamIştır . En zor arazi keşiflerinede giderdim . O mandalina bahçeleri ,kışın , ne hoş olurdu ağacından meyva yemesi , hakimler zamanla banim davranışlarıma alışırdı  çünkü o ince   çizgiyi saygı sınırını ayarlardım yani kuralların içinde benim kurallarımı öğretirdim adeta ,dedım ya ben hukuk ve yaşamın sanatını aynı anda yaşıyordum .
Altınoluk'ta Rumlara ait arazi davaları .. Kazdağlarının güney yamaçlarında tarıhı ve metruk evlerle dolu bir mekan .Köylerin kahvelerinde, yaşlı çevreyi bilen bilirkişileri temin etmek  veya dinlenmek için otururduk . Ege köylülerinin saygısı inanılmaz içtenlikle olurdu Katıksız ayranları ekmekleri yufkaları dürümleri ,gözlemeleri .... Insanların  gezi turlarıyla yaşamak istediklerini ben mesleğım sayesinde taaa içinden yaşıyordum. Kazdağlarının görkemli güzelliklerini ,kültürlerini , düğünlerinide zaman  zaman beni ve Sühayı davet etmeleri ile yaşadım .Çünkü ,Süha hem kendi hem ailesi hemde poliıtıka nedenıyle tanınıyor ve çok seviliyordu .Ayrıca uzun süre Baro yönetiminde çalıştı ve Balıkesir Beden Terbiyesi Bolge müdürlüğünün sözleşmelı avukatlığını yapıp  voleybol ajanlığı nedenıyle bırcok voleybol turnuvalarının tertıbıne imza attı. Süha sebest avukatlık insanı değildi ve bu konularda çok sevildi ve sayıldı. Dedim ya Süha ve Eğinlioğlu ailesi benim doğal limanımdı. Çocuklarımla ılgimi ve sevgimi de görünce Balıkesir yöresi halkı ve bürokratları beni benimsedi . Çok güzeldi ailemle yaşantım ama bana yetmiyordu. Yeni arayışlar hep , ve pıyano  konserlerını başlattım bu yoğunlukla . Çamlıbel köyündeki bir keşiften sonra oranın  meşhur zeytinyağından yapılmış bakla keskek ve ısırgan otundan hazırlanmış sebze yemeklerı yani yerel sofralarında   bulunduk. Taş evlerde içilen çaylardan sonra ya dairenin  bana tahsis edilen arabasıyla yada otobusle Balıkesır'e dönüş veyahut yaz ve haftasonu ıse  çocuklarım ve Suha ile beraber yazlığımızda olmak için Altınoluk'a giderdim.   Küçükkuyu'da kurulan zeytinyağı müzesini de yine bir keşiften sonra gezmiştim.
Güre kaplıcalarının işletmesi Balıkesir Vakıflar Bölgesine aıttı  ayrıca .Güre çay bahçesi çok güzeldi , Ayvalık  İşletme Müdürlüğümüz vardı .Ayvalık kesiflerimiz  Cunda adası, meşhur Şeytan Sofrası Pelitköy yanı o yöreler , eski kiliseleri gezmek Ayvalık kitapçısına uğramak, Cunda adasında yemek yemek duruşma sonrası keyfimdi.
Bandırma ,Erdek Marmara Ada'sı Avşa Adas'ı Gönen ... Adalara fırtınalı zamanlarda dahi gemiye binip gittim.Hatta bir keresinde, gece Marmara Ada'sında kalıp yine hakim heyeti ile tekneye binip Avşa Ada'sına  arazi keşfine gitmiş, yine fırtına çıkınca hakım heyetini muhtar mısafır etmiş, bende Avşa  eşrafından bır evde  mısafır edilmiştim . Hava bıraz duzelınce sabaha karşı yola çıkmıştık, nasıl olsa Yasemın hanım cesurdur dıye hakımlerde ben gelınce gidilemıyecek hava olsa bıle yola çıkıyorlardı ....Marmara adasındaki yediğim balıkları unutamıyorum. Fırtınalı bir deniz ve sahildeki bir küçük balık lokantası. Ve sadece erkeklerin bulunduğu bu ortamlarda kışın gerek köy kahvesi gerek köy balıkçı  lokantası okadar rahat olurdumki!. Bir insanın kendinden korkusu yoksa ve ne zaman nerde olucağını bilirse sorun olmuyor ..Ama meslek tabiiii önemli .....
 
 Yine o söz ,savaşçının amacında saflık varsa oluyor işte  herşey ...Ama kader başka .... Neyse .. .Bu sahil ilçelerinin asıl sahiplerini ve ıssız güzelliğini görmek için kışın gideceksin İşte mesleğim ve vakıflar avukatlığı buna sebep oldu. Ne içten misafirlikler yaşadım hayatlar dinledim.. Ruhum çıplaktı açıkçası  ve konuştuğum insanda kendiliğinden açılırdı .....
İyiki Vakıflar Avukatlığı yaptım ve vakıflardan emekli oldum . Çok şey öğrendim ve mesleğimi istediğim gibi yapabildim. Çok kıymetli zorlu vakıf davalarına da başarılı imzalar attım. Ama avukatlıktan emekli olmadım. Şahsi davalarım nedeniyle hala hukukı sorumluluklarım devam ediyor .. Hukuk bir yaşam sanatıdır ...