Parlak bir güneş karşıladı beni, uçaktan inince, soonra otobüse bindim, kraliçem Petek kızım beni çizgili çorapları, beresinden taşan kıvırcık lüle saçları ile bisikletiyle karşıladı, bir başkaydı yine. Sooona bana hepimizin çok özlediği bir mutlu haberi verdi sağ olsunlar yavrularım benim. Zaten Mehmet oğlum damadımın beni İstanbul'dan yol ederkenki mutluluğu şakaları sabahın erken saatlerinde pek hoşuma gitmişti.. Bir de karısını benim biriciğimi meşgul etmek için ne sevimli şeyler yapıyordu. Geçen sene Mayıs'ta bir sürü çiçek tohumu almış Petek ile beraber balkonlarına dikmişlerdi. Çoğu da sebze tohumu idi zannedersem... İlahi.... Mehmeeeett.....
Ertesi gün ben Grenoble'i, canım ağabeyimin yaşadığı Fransa anılarını da düşünerek rüyada gibi herkese gülümseyerek gezdim. Hava yağmurluymuş bana ne! Benim içimde güneş doğdu......
Ertesi gün........ Dışarı çıktım hakikaten güneş vardı. İki saatte olsa beni mutlu etti sonra bulutuna saklandı. Yarın bana yine sobe der. Gelecek bebeğimiz var ya artık oyun yapacak bize.. kereta güneş.....
Ağabeylerim nedeniyle çocukluğum Fransız'larla iç içe geçti. Giyim tarzları,zarif hareketleri ve rahatlıkları ve konuşma dillerinin melodik aksanı hoşuma giderdi. Bayağı özlemişim. Ama annem sevemedi onları 'kara oğlumu benden aldılar der' ve Anadolu'daki konuşma ve benzetmelerle Fransız kadınlarına 'sıkılmış limon' veya 'solucan' derdi. Dediğim gibi. Ağabeylerim nedeniyle Fransız'larla çok birlikte bulundum. Soooonraları Petek kızım nedeniyle Alman'larla ve İpek kızım nedeniyle Amerika'lılarla.... fakat galiba Amerika'lılardan pek kopamayacağız.....
Eveeet fransız ırkı yazdığım nedenlerle bana daha sevimli geliyor. Kayalık dağlara sırtın dayamış bozulmamış eski ve bakımlı bina ve yolları, oyuncak gibi tramvayları ve şehrin ortasında çocuklara ait minik bir lunaparkı ile küçük ile bir masal şehri gibi geldi bana... Tabii kızımdan aldığım sevinçli haber onun beni sevimli çocuk haliyle bisikletle karşılaması beni rüyada gibi yaptı.
Fransa'daki üçüncü günümde Mozart'ın Sihirli Flüt operasına gittik. Salonun havalandırması arızalı olduğu için biraz erken kalktık. Epeydir opera seyretmemiştim iyi oldu bir de Mozart tabii. Ama kızımı bir konuyu yanlış anlamamla çok güldürdüm ben de güldüm.. Avrupa'nın birçok şehrinde kendi ükemde ve New York'ta konser opera ve festivalleri kimi zamanda İpek kızımın konserlerini izledim, herbiri değişik haz verdi. Tabiii benim konserlerimde cabası bu güzelliklerin... Tramvayları şirin boydan boya Grenoble'yi gece geçtik. Evet güzel ırk henüz fazla karışmamış ve inatlarına ingilizce konuşmuyorlar. Kaldığımız yerin tam karşısında adliyesi Grenoble'in ve bugün gittim duruşmalara girdim dinlemek için. Avukatlarla konuştum. Istanbul Baro'su avukatı olmak ayrıcalık tabii.. Adliye büyük ve çok aydınlıktı...
Kendi başıma yabancı şehirlerde dolaşmak çok hoşuma gidiyor.. Fakat bir kitapçıda Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'un kitabını ararken ben yaşta bir Fransız kadın 'o Türk değil, Türkiye'yi terketti' dedi. Ben 'Türk'üm ve Istanbul'da avukatım' dedim kadın ısrarla 'bu günkü Figaro gazetesin okuyun, Türkiye tehlikeli, terketti ve Amerika'ya yerleşti' dedi. 'Ben Istanbul'da bulundum aynı zamanda' diye ilave etti. Bugün 8 şubat Türkiye'den haberim yok. Kala kaldım. Yorum yapamıyorum. Petek onun korkak olduğunu söylemişti. Sanırım New York Üniversitesindeki dersleri için gitti ama yabancı basın böyle körüklüyor olayları işte... Ağabeylerim kendim sonra çocuklarım sayesinde değişik kültürleri yaşadım. İnsanın ufku genişliyor.
Neyse kızlarıma bereler aldım çok güzel... Kızımın evi küçük sevimli ve rahat Hamburg'taki evi gibi.. Şimdi iyice kendisiyle meşgul. Hayırlısı ile ilk ayları atlatsınlar bakalım. Kartpostal attım arkadaşlarıma... Bana hala keyifli geliyor yazıp postaya atmak gezdiğim yerleri daha heyecanlı kılıyor.